Başkan Konuk; “Girdi maliyetleri, Çiftçinin üretme iştahını kaçırıyor.”
Pankobirlik genel Başkanı Recep Konuk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yayınladığı mesajında tarımın, gıdanın bir ülkede vazgeçilemeyecek konulardan olduğuna işaret etti.
Başkan Konuk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla paylaştığı mesajında, Girdi maliyetlerinin, Çiftçinin üretme iştahını kaçırdığını belirterek; “Bugün Dünya Çiftçiler Günü. İlkokullarda yüksek sesle söylediğimiz gidip görülmese de bizim olan ve oralarda bir köyde yaşayan, ülkemizin sofralarını ürettikleri ile bezeyenlerin günü, bizim günümüz bugün. Biz bugün de işimizin başında olacağız. Adlarına ithaf olunmuş bugünü bağında bahçesinde, tarlasında tapanında, yaylada merada üreterek, üretmek için emek sarf ederek geçirecek, hatta işiyle gücüyle uğraşırken bugünün kendilerine atfedilmiş özel bir gün olduğunu belki de hiç duymayacak, farkında bile olmayacak tüm çiftçilerimizin bu özel gününü yürekten kutluyorum. Bir meslek gurubuna, sosyal hayatımızdaki bazı vasıfları taşıyan kesimlere ithaf edilen günlerin bir özelliği vardır; bu günlerde adına gün atfedilen meslek erbabı veya sosyal hayattaki o özel kişilerin moral motivasyonunu yükseltmek, sosyal veya iktisadi hayattaki rollerinin önemini hatırlatmak, sosyal veya iktisadi hayata katkılarına vurgu yapmak, bir gün için de olsa kendilerini özel hissetmelerini sağlamak için toplu bir gayret gösterilir. Çiftçilere adanmış bu özel günde de sınırlı da olsa benzer mesajlar gazetelerde, televizyonlarda hep yer aldı, alıyor, alacak” diyen PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla paylaştığı mesajında, “Ancak bu gün vesilesiyle verilen mesajların, yapılan konuşmaların diğer özel günlerden farkı, tarım sektörümüzde kutlayanlardan isteklerinin de bu gün vesilesiyle dile getirilmesidir. Her üretici ve üretici örgütü çiftçilerimizin belini büken sorunlara çözüm talep ve beklentilerini bugün vesilesiyle bir kez daha seslendirir. Bugün ve özellikle bu sene bu seslerin duyulması ve karşılık bulması hususunda hiç olmadığı kadar toplumun tüm kesimlerinde ve ekonomimizin tüm sektörlerindeki kanaat önderlerinde görülmemiş bir mutabakat oluştuğu konusunda sanırım herkes hem fikirdir. Bu mutabakatı sağlayan maalesef, özellikle 2-3 yıl önce et fiyatları ile başlayan ve içinde bulunduğumuz yıl bazı tarım ürünlerinde oluşan fiyat artışlarıyla çarşıya, pazara, rafa kadar ulaşan, ülkemizdeki her hanenin sofrasını etkileyen tarım sektörümüzün bilindik meselelerinin görmezden gelinemeyecek sonuçlarıdır. Üretim ayağındaki işletme ölçeğinden kaynaklı verim problemlerimiz, çiftçinin omzunu çökerten, üretme iştahını kaçıran girdi maliyetleri, büyük ölçekli sulama projelerinin uzun yıllara yayılan yatırım süreci, tarla fiyatı ile tüketici fiyatı arasında oluşan devasa farklar ve üreticinin eline geçen cüzi paranın verimliliği arttıracak tarımsal ekipman ve araziye yatırım yapılmasına yetecek bir birikim sağlayamaması, tarımsal üretimin organizasyonu ve pazarlanması ayağında üretim planlamasındaki eksikliklerimiz, tüketici ile üretici arasındaki uzun, çok aktörlü ve üretimle tüketim arasında aslan payını alan aracılar silsilesi, tarım sektörümüze yönelik ve ülkemizdeki tarımsal faaliyete özel AR-GE çalışmalarındaki yetersizlikler, üreticinin tarımsal sanayi ve perakende ile irtibatının istisnaları dışında kopuk olması ve üreticinin ürünü üzerinden oluşan katma değerden hemen hemen hiç pay alamaması, birim alanda verimi dikkate almak yerine küresel rekabetçiliğimizi fiyat üzerinden kıyaslayan ve üretim kararı ile teşvik sistemini etkileyen fiyatlama problemleri gibi bunların üzerine daha bir çok detayın eklenebileceği meseleler. Bu meselelerin hiç biri çözülemeyecek çare bulunamayacak meseleler değildir. Çözümün ilk şartı, tarımsal üretimin dolayısıyla da gıda güvenliğinin tıpkı askeri güvenlik gibi milli güvenlik meselesi olduğunun kabulüdür. Şükür ki, bugün o irade mevcuttur ve yine şükür ki tarımsal üretimimizi arttırma, verimliliği yükseltme konusunda siyasetten, akademik dünyaya, ekonominin aktör ve kurumlarından medyamıza, sanayiciden, tüccardan mutfakta tencereyi kaynatanlara kadar herkes tam mutabakat halindedir. Bu mutabakatın sonuç vermesini ise en çok destekleyen, sonuca ulaşılmasını en çok isteyen şüphesiz bu özel günün asıl aktörleri, çiftçilerdir. Maalesef çiftçilerin beklemekten, temenni etmekten, meselelere çare üretilmesini istemekten başka yapabileceği çok şey yok. Çünkü çiftçi tek başına ne yapısal problemleri çözebilir ne girdi maliyetlerine kooperatif çatısı altında buluşup toplu alımla köpüğü sıyırmak hariç müdahil olabilir, ne tarladan pazara ulaşan zinciri tek başına kırabilir, ne de tarımsal AR-GE için bütçe ayırabilir. O bildiği en iyi işi yine en iyi şekilde yapar, bir tohumla alınabilecek en çok mahsulü alır, almaya devam eder. Ancak günümüz tarımsal üretiminde artık bu yetmiyor. Tarladaki o faaliyetin tarımsal finansman, üretim planlaması, tarımsal AR-GE, verimliliği arttıracak güçlü bir pazar organizasyonu ile de desteklenmesi gerekiyor. Bunun için herkese, sektörle ilgili veya ilintili herkese görev düşüyor. Bu görevler içinde öncelikli görev ise herhangi bir ürünün fiyatı oynadığında sanık koltuğuna çiftçinin oturtulmamasıdır. Çiftçiye parmak sallayıp, ithal ikamesi ile terbiye etmeye kalkmamaktır. El birliği ile daha ucuz üretmenin yolunu aramaktır. Verimliliği arttıracak çarelere odaklanmaktır. Üretimi arttıracak çareleri bulmaktır. Meseleleri çözmek için adım atmaktır” diye konuştu.
FİYATLARIN ARTMASINDAN ÜRETİCİ TÜKETİCİDEN DAHA ÇOK RAHATSIZDIR
Tarımsal üretimde fiyatın sonuç olduğunu, o sonuçta da girdi maliyetlerinden tarımsal finansman yüküne, ürünün pazara yolculuğundaki durak sayısından aracıların aldığı paylara, dekara alınan tonajdan mevsimsel yağışlara kadar birçok faktörün etkili olduğunu vurgulayan Başkan Recep Konuk, mesajına şu cümlelerle devam etti: “En az etki ise çiftçi etkisidir. Eğer sonuç rahatsızlık veriyor ise ki verdiği konusunda herkes hem fikirdir, yapılacak bellidir; sebeplere dokunmak. Sebeplere dokunmaktan kaçınamayacağımız, sebeplere dokunmayı erteleyemeyeceğimiz bir dönemdeyiz. Bunu bazı tarımsal ürün fiyatlarının gündemde yer etmesinden bağımsız söylüyorum. O fiyatlardan üretici tüketiciden daha çok rahatsızdır. Çünkü müsebbibi olmadığı bir sonucun zanlısı muamelesi görmektedir. Sözünü ettiğim dönem ekonomimizdeki dalgalanmaları aşıp yeniden kesintisiz bir yükselmeyi başlatabilmek için kaçırmamamız gereken bir dönemdir. Yeni bir ekonomik sıçrama için, orta gelir grubundan üst gelir grubuna terfi için en az yatırımla en mükemmel sonucu alabileceğimiz tek sektör tarım sektörüdür. Adam Smith İngiltere’deki Sanayi Devrimini değerlendirirken “kırsal sanayi tarımın yavrularıdır” tespitini yapıyor. Tom Standage ise “İnsanlığın Yeme Tarihi” isimli kitabında sanayi ve ticarette hızlı gelişen dünyadaki sadece iki istisnayı teşkil eden Singapur ve Hong Kong’u ayrı tutup, “(sanayileşme) sürecin(in) başlatılmasında tarımsal üretkenlikteki artış olmazsa olmaz bir rol oynar; hiçbir ülke bu olmaksızın sanayileşmesini gerçekleştiremez” sözleriyle Simith’in tespitini bir ileri noktaya taşır yaptığı kapsamlı çalışmada ve Çin’in 1970’lerin sonlarına doğru başlayan tarımsal üretimdeki sıçraması sonrası gelen sanayideki çarpıcı ivmesi ile Hindistan’daki aynı değişimin verdiği aynı sonucu detaylı şekilde örnek gösterir. Aslında bizim bu tespitlere, bu örneklere ihtiyacımız da yok. Çünkü bizim yakın tarihimiz bunun ispatıdır. “Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olmazdı. Bu vatan evlât ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kabildir. Arzumuz şudur; Artık bu memleket fakir, millet hakir değil, memleketimiz zenginler memleketi olsun.” Bu sözler Mustafa Kemal’in sözleridir. Ve o yıllarda iktisadi faaliyeti başlatmak için de formülü şöyle verir; “Bu memleketin efradı ellerinde numuneleriyle, ziraat, ticaret, say ve sapanın mümessili olsun.” Bu yaklaşım bir başlangıç oldu o günlerde. Savaşlarla yorgun ve bitap düşmüş, milyonlarca evladını şahadete uğurlamış, sermayesi göç etmiş, sanayisi ve üretim altyapısı tahrip olmuş ülkemiz elde kalan tek sermayesi olan toprağına sahip çıkarak ve üreterek mamur bir ülkenin inşasını tarım sektöründe Cumhuriyet ile birlikte yaptığı sıçrama ile başlattı. Cumhuriyetimizin nişaneleri ilk sanayi hamlemizin şeker, çimento, kâğıt, dokuma fabrikaları, örülen demir ağlar, açılan üniversiteler, hastaneler gibi eserler o gün tarımdan biriktirdiklerimizle inşa edilen eserler olurken bugünün fabrikaları, hastaneleri, yolları, okulları, limanları o üretimin verdiği ilk ivmenin eseri ve büyük oranda da o üretimin ekonomimize verdiği can suyunun sonucudur. Daha yakın dönem tecrübemiz ise dün kadar yakındır. Son 40 yılının ilk 23 yılında başını öne eğmiş, tüm üretim rakamlarında yıl yıl eriyen tarım sektörümüzün başını kaldırıp 20 küsur yılda kaybettiklerinden fazlasını yerine koyduğu ve dünyadaki en büyük tarım ekonomileri arasında 11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldiği dönemde milli gelirimiz 4’e katlanırken, sanayimiz, ihracatımız, tüm sektörler göz kamaştırıcı bir büyüme performansı göstermiştir. Kendi tecrübelerimiz de ispatlamıştır ki diğer tüm etkenler ile birlikte yeni bir sıçrama, yeni bir başarı hikâyesi, orta gelir çemberini kırıp atmak için güneşin daha çok hasadından ibaret olan tarımsal üretimde yeni bir sıçrama yapmak olmazsa olmazımızdır. Bu sıçramayı yapmak için hem fiziki avantajlarımız vardır hem de bu sıçrama için gerekli insan gücü dünyadaki hiçbir ülkede ülkemizdeki kadar yoktur. Arazi varlığı, iklim yapısı, sahip olduğu endemik tür zenginliği ile dünyanın tarımsal üretim için en şanslı ve Yüce Allah’ın bahşettiği en bereketli coğrafyalardan birine sahip olan ülkemizin, geleceğin dünyasında daha kuvvetli, daha kudretli, daha zengin ve daha itibarlı konuma ulaşabilmek için en büyük avantajı bu potansiyeli harekete geçirecek kabiliyet ve nitelikte insan kaynağına da sahip olmasıdır. Kâğıt üstü avantajlarınız her ne olursa olsun bunu hayata taşıyacak, o avantajlardan zenginlik üretecek olan sahip olduğunuz insan gücüdür ve tarımsal üretim konusunda sahip olduğumuz potansiyelden zenginlik üretecek olan da Türk çiftçisidir. Bugün kendisine atfedilmiş özel günü üreterek kutlayan Türk çiftçisi bu potansiyeli harekete geçirerek, ülkemizin geleceğini inşa edecek, ülkemizin zenginliğine zenginlik katacak, evlatlarımızın tabağındaki yemeğin miktarını ve kalitesini arttıracak, elindeki lokmaya sahip çıkacak, gıda güvenliğimizin teminatı olacak idrake sahiptir ve bunu gerçekleştirebilecek kudret ve kabiliyettedir. Bu idrak ve nitelikteki Türk çiftçisinin parlak bir gelecek konusunda hem umudu hem de arkasında büyük bir desteği vardır. Türk çiftçisinin umudu vardır çünkü bilindik meselelerin çözümü için bir mutabakat zemini, yaşananların zorlamasıyla da olsa oluşmuştur. Türk çiftçisinin umudu vardır çünkü Türkiye’nin tarımsal üretim potansiyeline yürekten inanan bir irade devletimizin en üst makamında mevcuttur. “Bizim petrolümüz yok, bizim uçsuz bucaksız altın madenlerimiz de yok ama belki bunlardan çok daha önemli, çok daha değerli bereketli topraklarımız var. Tarımı bu ülkenin en büyük zenginliği ve geleceğin garantisi olarak görüyoruz. Ülkemizi dünyanın gıda üssü yapmak için tüm imkânlarımızı seferber ettik” sözleri ile Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği vizyon ve hedef Türk çiftçisinin de hedefidir ve bu sözler o hedeflere ulaşılacağının da bugünkü meselelerin aşılacağının da en büyük güvencesidir. Dün tarım sektörümüze verilen hedef kendi kendine yeten ülke idi. Bugünün Türkiye’sinin hedefi dünyanın en gelişmiş ilk beş tarım ekonomisinden biri olmak, tarımsal hâsılayı 2023’te 150 Milyar Dolara çıkarmak ve kendimize yetenden fazlasını üreterek tarım ürünleri ihracatında 40 milyar dolar sınırını aşmaktır. Bunlar, bu hedefler bugünün geleceğe borcu ve taahhüdüdür ve Türk çiftçisi bu hedefleri fazlasıyla aşabilecek kabiliyettedir. Türk çiftçisinin kabiliyet ve başarısının beylik laflardan ibaret olmadığının, verilecek küçücük destekle büyük başarıların elde edilebileceğinin ispatı ise Pancar Kooperatiflerinin son dönemde tarım ve tarımsal sanayide gerçekleştirdikleridir. Özelde pancar, genelde Türk çiftçisi omzundaki yük hafifletildiğinde, toprakla ve pazarlarla arasına örülen duvarlar kalktığında neleri başarabileceğini kendi inşa ettiği sanayi tesisleriyle ispatladı. Kendi üretimini teminat altına alabileceğini, en önemlisi de küresel ekonomik sistemde rekabetçi yapısı ile dünyayla yarışabileceğini gösterdi. Ve bu organizasyon 365 gününü çiftçiler günü ilan ederek, çiftçinin omzundaki tarım dışı yükleri kaldırmak, üretimde sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlamak, tarım sanayi entegrasyonunu tesis ederek dünya ile rekabette Türk çiftçisini avantajlı hale getirmek için çalışıyor. Tarımsal Ar-Ge ile tarımın geleceğine yatırım yaparken, yeni tarım teknik ve teknolojilerini ülkemize kazandırıyor. Bu tesisleri ve örnekleri çoğaltmak elimizdedir. Artan her tesis daha çok ürün, daha çok üretim, daha çok kazanç demektir. Artan her tesis, alın teri kurumadan emeğin karşılığını aldığı, üretimin mübarek sayıldığı, ekerken ve biçerken emeğin boşa gideceği endişesinin asla taşınmadığı ve merkezinde Türk çiftçisinin yer aldığı bir iddiayı realize etmektir.
İçindeyiz ve biliyoruz bu toprakların Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş ekonomik güçlerinden biri yapacak potansiyeli var. Ve bu topraklar kendisini sevgiyle işleyenlere bereketini sunmakta, cömert ve şefkatli davranmakta gani gönüllü. Ve bu toprakların bereket ve cömertliğini zenginliğe dönüştürme kabiliyeti ve tecrübesi de Türk çiftçisinde var.
Bugün tarım sektörünün en uzağında olanlar da unutmamalı ki, Cumhuriyetimiz kurulalı daha yüz yıl olmadı. O yılların Türkiye’sinin en önemli üretim kalemi tarım ürünleridir ve istihdamın % 90’ı tarımdadır. Bugünün işadamlarının, mühendislerinin, doktorlarının, akademisyenlerinin, gazetecilerinin, sanatçılarının, siyasetçilerinin akla gelen her meslek mensubunun pek çoğu buğday, pancar, pamuk, tütün parasıyla, kısaca üretimden arttırılarak ayrılan parayla meslek sahibi oldular. İstisnaları dışında bizim ülkemizin her ailesi birkaç kuşak öncesinden çiftçidir. İşte bugün kutlanan dünya çiftçiler günü hala topraktan ve üretimden kopmayanlara ithaf edilen bir gündür. Onlar, şehirlerde yaşayan ve başka sektörlerde çalışanların sılada bıraktıkları, akrabaları, komşularıdırlar. Onlar, hala toprakla hem hal olup bu topraklarda 11.000 yıllık bir tarihe sahip, birçok mesleğin ve sektörün filizlenmesini sağlayan işi yapmaya devam edenlerdir. Onlar, hala topraktan değer üreterek, üretim zincirini başlatıp katma değer oluşmasını sağlayarak, başka şehirlerdeki ve başka sektörlerdeki akrabalarının, komşularının kazanç kapılarını aralayanlardır. Onlar ürettikleri ile değer zincirini başlatan, kürsüdeki hocadan, ameliyathanedeki doktora hemşireye, sınırdaki askerden, sahnedeki sanatçıya kadar her meslek ve sanat erbabının gıda ihtiyacını dert etmeyip işine odaklanmasını sağlayanlardır. Uzak köylerde olsalar da her gün ürettikleriyle ülkemizin her hanesindedirler. O nedenle bugün sadece hatırlama günü değil, bugün vesilesiyle daha çok üretebilmeleri için üretenleri yüreklendirme günüdür. Bugün çiftçilerin kendi başlarına çözemeyecekleri daha çok üretebilmelerinin önündeki meseleleri çözmek için adım atma günüdür. Tarımı güçlü, çiftçisi mutlu bir ülkenin geleceğe dair umudunun daha güçlü, ufkunun daha aydınlık olacağına dair sarsılmaz inancımızı ifade ederek, tüm üreticilerimizin dünya çiftçiler gününü, bereket ve bolluk dileğiyle tekraren kutluyorum.” dedi.