– MHP Lideri TBMM Parti Grubunda Konuştu
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, “Siyasetimizin ilkesel çerçevesi, “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışıyla sınırlıdır. Milletimizin ve ülkemizin çıkarlarının yanındayız, her zaman da yanında olacağız.” Dedi.
MHP Lideri oldukça önemli açıklamalar yaptığı grup konuşmasında şu ifadelere ter verdi;
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Haftalık olağan Meclis Grup Toplantımıza başlarken sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan değerli kardeşlerimize selamlarımı iletiyorum.
Zaman su gibi akıp giderken, 2023 yılının aydınlık ufuk çizgisi gittikçe belirginleşmeye, günbegün netleşmeye başlamıştır.
Bizde diri umutlarımızla 2023’e hazırlanıyoruz.
Dengeli ve dirayetli siyasetimizle 2023’ün yol haritasını hazırlıyoruz.
İnançlı mücadelemizde hiçbir ihtimali göz ardı etmiyoruz.
Sürekli faal haldeyiz, siyasi faaliyetlerimizle devamlı arazide bulunuyoruz.
2023 yılında başarmanın dışında ikinci bir seçenek tanımıyoruz.
Çünkü başarıyı hak eden bir irademiz, başarıya müstahak bir itibarımız, başarımızla yükselecek bir ülkemiz olduğunu çok iyi biliyoruz.
85 milyon Türk vatandaşımızın tamamına elimizi uzatıyoruz.
Her insanımıza gönlümüzü açıyor, yüreğimizden bir yer ayırıyoruz.
Gönül vermedikçe gönül bulamayacağımızın farkındayız.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimize gönlümüzü verdik, ülkemize de ömrümüzü adadık.
Gönül bir bina ise mimarbaşı muhabbettir dedik.
“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl?”
Muhammedi ahlakla, muhabbet ikliminde hep birlikte çok daha güçlü olacağımıza inanıyoruz.
Hiç kimseyi öteki görmüyoruz, ötekileştirmiyoruz.
Milletimizin tüm güzelliklerini sahipleniyoruz, sahici bir tutumla benimsiyoruz.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “aşk nasip işidir, hesap işi değil; aşk adayıştır, arayış değil.”
Nitekim milletimize adanmışlığımız hesabi değil hasbidir, aşkımız ise kuru laf değil kalbi hakikattir.
Bu ilhamla Türkiye’mizin her yerindeyiz.
Milletimizle buluşuyor, konuşuyor, görüşüyor, dertleşiyor, vuslat sıcaklığında birlikte ısınıyoruz.
“Adım Adım 2023; İl İl Anadolu” dedik, herkesle kucaklaştık.
“Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” dedik, her insanımızı samimiyetle kuşattık.
Şimdi de “Adım Adım 2023; Köyüm Benim Sohbet Toplantıları”yla milletimizin efendilerinin ayağına gittik, onların baş tacımız, ümit aşımız, sevda pınarımız, güç kaynağımız olduğunu gösterdik, buna da kararlılıkla devam ediyoruz.
Şu mısralarda şair ne güzel de anlatmış köylerimizi:
Kekik kokan yaylada dertli bir kaval sesi,
Kangallar gözlerini şimdi dört açacaklar.
Sessizliğe renk katan bir kuzu melemesi,
Ve rüzgarla ‘Huu’ çekip sema yapan başaklar…
Medeniyet ölse de, her zaman diridir köy,
Saftır, temizdir, dürüsttür, sözünün eridir köy,
Son kalan iyilerin barınma yeridir köy,
Hiç tanımasak bile bizlerden biridir köy.
Köylerimizi tanıyoruz, köylülerimizi biliyoruz.
Elma yanaklı çocuklara, nasır tutmuş ellere, emektar gelinlere, fedakar analara, alınlarında tomurcuk tomurcuk birikmiş terleriyle çileye kafa tutan babalara, görevini yapmış olmanın huzuruyla yaşayan ninelere, dedelere, bilcümle bereketli topraklara, çorak tepelere, yeşil ovalara Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in mesajlarını, hedeflerini, geleceğin büyük Türkiye’sinin müjdesini taşıyor, bunları anlatıyor, bunları paylaşıyoruz.
8 Ekim 2022 tarihinden bu tarafa 451 köyümüzü şevkle ziyaret ettik.
Bununla birlikte 4-5-6 Kasım 2022 tarihlerinde tam 81 köyümüzü de ziyaret etmiş olacağız.
Bu seferberlik hali, bu seri çalışma disiplini tavsamadan, aksamadan, ara vermeden menzile varıncaya kadar sürecektir.
“Köyüm Benim Sohbet Toplantıları”yla, yeniden su yürüdü dalımıza yaprağımıza, çiçeklendik bağımızla bahçemizle, şenlendik tarlamızla bostanımızla.
Köylümüzün bir bakışı candır, bir sözü Lider Ülke Türkiye’nin şafağıdır.
Toprağın dilini bilen, köyün ve köylünün hissiyatını her açıdan tanıyan bir Genel Başkan olarak diyorum ki, köylülerimizin her sorunu sorunumuz, her talepleri siyasi ahlakımıza emanettir.
Kredi ekip borç kaldırdıkları dönemler artık geride kalacaktır.
Mahsulleri para edecek, besileri karın doyuracaktır.
Mazot, tohumluk, gübre, elektrik, ilaç gibi girdi maliyetleri Cumhur İttifakı’yla birlikte mesele olmaktan eninde sonunda çıkacaktır.
Türkiye’yi doyuran vatandaşlarımıza ne yapsak azdır, yetersizdir.
Arka ayağıyla kulağını kaşıyanlar köylerimizi bilemez.
El tavuğunu beslerken kümeste pisliği kalanlar köylülerimizle can beraberi olamaz.
Yaparsak biz yaparız, yaparsa Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı yapar ve mutlaka başarır.
Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızın koordinesinde, “Adım Adım 2023; Köyüm Benim Sohbet Toplantıları”nda görev alan siz değerli milletvekillerimize, Merkez Yönetim Kurulu’yla Merkez Disiplin Kurulu’nun değerli üyelerine, il ve ilçe başkanlarımızla tüm dava arkadaşlarımıza huzurlarınızda içtenlikle teşekkür ediyorum.
Yorulmamızı bekleyenler, yokuşlarda kalacağımızı hesap edenler, biliniz ki hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Durmayacağız, açık hava toplantıları halkamıza Kasım ayında da yenilerini ekleyeceğiz.
13 Kasım 2022 tarihinde, “2023’e Doğru: Aday Belli, Karar Net” temalı Elazığ Mitingimizi Malatya, Tunceli, Diyarbakır ve Adıyaman il teşkilatlarımızın; 20 Kasım 2022 tarihinde de Samsun Mitingimizi Ordu, Giresun, Sinop ve Kastamonu il teşkilatlarımızın dört başı mamur iştirakleriyle gerçekleştireceğiz.
Yılmamızı gözleyenler, vazgeçmemizi düşleyenler emin olunuz ki, emeğin yerde kalmayacağını, çalışmanın millet nezdindeki mükâfatını kesinlikle görüp yaşayacaklardır.
Biz erik dalına basmıyoruz, boş sözlere asla kulak asmıyoruz, asmaya da hiç niyet etmiyoruz.
Değerli Milletvekilleri,
Türk milleti adına, 20’inci yüzyılın ilk çeyreğinde bir asırlık olaylar vasat ve varlık bulmuştur.
Belki de, 1900 ile 1925 yılları tarihin akış hızının hiç olmadığı kadar yavaşladığı ve üstelik aleyhimize işlediği bir zaman aralığıdır.
Bitmeyen savaşlar, durmayan saldırılar, dinmeyen kanamalar, eksilmeyen ızdıraplar, azalmayan operasyonlar, ara vermeyen şer oyunlar, çatırdayarak çöken İmparatorluk, bezginlik ve yokluk içinde kıvranan milyonlar, biteviye kaybedilen topraklar bizim hazin gerçeklerimizden bazıları olarak hala milli hafızalardadır.
Batılı bir filozofun vurguladığı üzere;
“Maddi medeniyet ahlaki mükemmelliğin zirvesine yücelten bir merdiven olması gerektiğini unuttuğu gün ölümcül bir güç olmaya mahkumdur.”
O yıllarda Batı’nın hali tam da budur.
Haçın Hilale tahammülsüzlüğünün özünde Türk ve İslam düşmanlığı yatıyordu.
Vatan topraklarımızı kana bulayanlar, tarihi mirasımızı yağmalayanlar geldikleri gibi giderken arkalarında korkunç zulüm sahneleri bırakmışlardı.
20’inci yüzyılın ilk 25 yılında eşi benzeri çok az görülmüş bir beka mücadelesi verildi.
Bu kısa zaman aralığında bir Türk devleti yıkılıp yeni bir Türk devleti kuruldu.
1912’den 1922’ye kadar aralıksız cepheden cepheye koştuk durduk.
Var oluşumuzun bedelini çok ağır bir şekilde ödedik.
Bu kapsamda pek çok felakete, pek çok acıklı ve hazin gelişmeye göğüs gerdik, meydan okuduk, ancak istiklal ve istikbal mücadelemizden en küçük taviz vermedik.
Çünkü Türk milleti bağımsızlık onuruna düşkün bir millettir.
Esaret ve kölelik Türk milletinin asla kabul etmeyeceği bir ilkelliktir.
20’inci yüzyılın ilk çeyreğinde bir İmparatorluk kaybettik, ancak tarihi süreklilik içinde yeni bir Türk devletini de kuvveden fiile geçirmeyi başardık.
Milletimizin vicdanında saklı duran mukavemet ve mücadele ruhuyla teslimiyet anaforuna düşmedik, tarihten silinmemizi hedefleyenlere asla boyun eğmedik.
Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden tıpkı bir Anka Kuşu gibi milli bir devlet formatında Türkiye Cumhuriyeti doğdu ve tarih sahnesindeki yerini aldı.
Bu yeni devlet mimarisi, bu yeni Türk devlet egemenliği mazinin bir reddi mirası olmayıp şartların zorluğundan, tarihin mecburi rota değişikliğinden ve bizatihi Türk milletinin kutlu iradesinden tecelli etmiştir.
Anadolu topraklarında kurduğumuz üçüncü Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bu itibarla Selçuklu Devleti Türk’tür, Osmanlı Devleti Türk’tür, Türkiye Cumhuriyeti de Türklüğün muzafferlik beratıdır.
99’uncu yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet, evvela cumhurun kararı, ardından tarihi müktesebatımıza dayanan kurucu kahramanların Milli Mücadele’nin üzerine inşa edip kararlaştırdıkları millet egemenliği ve demokrasi anıtıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar gökten zembille inmemişlerdir.
Nitekim hepsi Osmanlı İmparatorluğu döneminde hayata gözlerini açmışlar, Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet etmişler, başka bir alternatif kalmadığından Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumunu sağlamışlardır.
20’inci yüzyıl hem ülkemiz hem de dünya bakımından sarsıcı ve sancılı hadiselerin yoğunluğuyla geçmiştir.
Bu yüzyılın ilk çeyreğinde tek dişi kalmış canavara rağmen milli devletimizi kurarak Cumhuriyet rejimini tesis ve temin başarısını gösterdik.
Şayet bir tarif ve tanım gerekirse, 20’inci yüzyıl Türk milletinin beka, Türkiye’nin de derlenme toparlanma yüzyılıdır.
Bize göre, Cumhuriyet’in ilk evresi doğrusuyla yanlışıyla, fazlasıyla eksiğiyle 1923-1946 arasında vücut bulan 23 yıllık tek parti dönemidir.
1946-2017 yılları arasında tecessüm ve tezahür eden 71 yıllık çok partili parlamenter sistem hayatı Cumhuriyet’in ikinci evresidir.
Cumhuriyet’in 2017’den geleceğe açılan üçüncü evresi ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle anılacak ve bu şekilde tanımlanıp anlam ve derinlik kazanacaktır.
Yeni hükümet sistemi esasen önümüzdeki yeni bir Türk asrının mukaddimesidir.
Cumhuriyet’in üçüncü evresinin ve ikinci yüzyılının ruh köküyle felsefi muhtevası “Türkiye Yüzyılı” ifadesiyle ortaya konulmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 28 Ekim 2022 tarihinde açıklanan “Türkiye Yüzyılı” beyanı devlet ve toplum hayatımıza yeni bir hedef, yeni bir moment, yeni bir nefes, yepyeni bir ivme kazandırmıştır.
“Türkiye Yüzyılı” çağrısı yeniden bir Kızılelma seferberliğinin tefekkür safhasından tezekkür, terakki, teklif ve tedarik sahasına geçişidir.
Kanaatimiz odur ki, Türk milletine hizmet azmi “Türkiye Yüzyılı” kavrayışıyla daha da zirveye çıkacak, nihai gayemiz olan İ’la-yi Kelimetullah’a biraz daha yaklaştıracaktır.
5 Kasım 2000 yılında gerçekleştirdiğimiz 6’ıncı Olağan Büyük Kurultayı'mızda “Yüzyılla Sözleşme” hedefimizi açıklamıştık.
Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, o günkü “Yüzyılla Sözleşme” beyanımızla bugünkü “Türkiye Yüzyılı” kararlılığı üst üste çakışmış, birbirini tamamlamış, Türkiye ve Türk milleti muazzam bir kalkışa ve uyanışa geçmiştir.
Biz, “Türkiye Yüzyılı”nın dünya geneline, insanlık gündemine tıpkı bir cemre gibi düşme mücadelesinde sonuna kadar varız ve buna da kararlıyız.
Biz, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, “Gelin, Türkiye Yüzyılı, vizyonunu birlikte oluşturalım, birlikte inşa edelim. Gelin, Türkiye Yüzyılını, yeni bir millî mutabakat zemini hâline dönüştürelim.” davetine icabet ediyor, çağrıya kulak veriyor, buna da hazır olduğumuzu açık yüreklilikle dile getiriyoruz.
Türkiye Yüzyılı vizyonunun ruhunu ve özünü ifade eden 17 başlığın hepsini de yararlı ve yerinde buluyor, hiç kuşku yok ki destekliyoruz.
Türk milleti sinesinden çağ açıp çağ kapatan Fatihler yetiştirmiştir.
Türk milleti adalet, şefkat, iyi yönetim ve huzur açlığı çeken mazlumlara tarihin her devrinde hızır gibi yetişmiştir.
Zira Türk milleti beklenendir, özlenendir, sevilendir, yolu gözlenendir, merak edilendir, hoşgörü ve merhametin sancak gibi yükselen erdemidir.
İstiklal, istikbal, huzur ve şefkat yüzyılımızın kapısı aralanmıştır.
Dünyadan Türk’ü ve Türkiye’yi çekip çıkarın, geriye hiçbir şey de kalmayacaktır.
Tarihi yapan, tarihi yazan, tarihe kahramanlıklarıyla, ilmi ve irfanıyla istikamet çizen Türk milletine de Cumhuriyet’in yeni yüzyılına mühür vurmak yakışacaktır.
Türkiye Yüzyılı, örselenmek istenen hak ve hukukumuzun sembolüdür.
Türkiye Yüzyılı, görmezden gelinen hakikat mücadelemizin semeresidir.
Türkiye Yüzyılı, Türk yüzyılıdır, Türk tarihinin yüz akıdır.
Türkiye Yüzyılı, Türk milletinin yeni bir zafer atılımıdır.
Merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın dediği gibi;
İçim yine sevinçlerle dolup yanıyor,
Ruhum sanki deniz olmuş dalgalanıyor,
Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden,
Yaralarım ağır, fakat mestim zaferden.
Zafer ümit kaynağının bir çeşmesidir.
Zafer bir çok gönüllerin birleşmesidir.
Gönülleri birleşenler ölse de bir gün,
Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün.
Gönülleri birleşenler, selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler, selam sizlere!
Ayrıntısına girmeyeceğim zecri ve zedeleyici sebeplerden dolayı Cumhuriyet’in birinci yüzyılında treni kaçırdık.
İkinci yüzyılında ise kaçırdığımız treni bu kez biz yapacağız, gecikmeye fırsat vermeyeceğiz ve Türkiye Yüzyılı doğrultusunda hep birlikte ilerleyeceğiz.
Allah’ın izniyle muvaffak olacağız, yüzyılın alnına Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü gururla yazacağız.
Zillet ittifakı Cumhurbaşkanı adayının arayışıyla uğraşırken Cumhur İttifakı eserleriyle, hizmetleriyle, haysiyetiyle ve vizyon projeleriyle konuşmakta ve göz doldurmaktadır.
Leyleğin ömrü nasıl laklakla geçiyorsa, bunlarınki de dedikoduyla heba ve heder olmaktadır.
Bu ittifakta buluşanların alayının aklını toplasınız bir incir kabuğunu doldurmayacaktır.
Bunlarda ufuk yoktur, umut yoktur, huzur yoktur, hayır yoktur, halktan yana irade yoktur.
Hep birlikte düşmüşler bir arka, yakında ya bir kuzgun kapacak ya da bir karga, durumları aynısıyla budur.
Zillet, millete galip gelemeyecektir.
Zillet, Türkiye Yüzyılının yakılan meşalesini söndüremeyecektir.
Zillet, Türkiye’nin önünü kesemeyecektir.
Siyaset yapıyorum diye çullarını yırtanlara, kumlu dereden geçip emeli çarpık olanlara Türk milletinin gönül kapıları sürgülüdür.
Bu vesileyle Türkiye Yüzyılı vizyonunun milletimize, ülkemize, Cumhur İttifakı’na, ülkemizi umut gören mazlum toplumlara hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetini ve partisini tebrik ediyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Siyasetimizin ilkesel çerçevesi, “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışıyla sınırlıdır.
Milletimizin ve ülkemizin çıkarlarının yanındayız, her zaman da yanında olacağız.
Türkiye’nin gelişmesi, güçlenmesi, zenginleşmesi, büyümesi, kalkınması, mutlu ve müreffeh hale gelmesi maksadıyla yapılan her girişimin, gösterilen her çabanın, yapılan her çalışmanın istisnasız destekçiyiz.
Bugün milli ve yerli silah sanayimiz imrenilecek bir seviyeye ulaşmıştır.
İhtiyacımızı karşılamanın yanında, İHA’lar, SİHA’lar, Akıncı’lar, kara araçları, deniz platformları, milli uçak ve helikopter projeleriyle birlikte yine milli silah ve füze imalatı milletimize haklı bir gurur yaşatmaktadır.
Türkiye 170 ülkeye savunma sanayii ürünleri ihraç eden bir konumuna gelmiştir.
İşte Tayfun füzesini görüyorsunuz, dosta güven, almasını bilen husumet yuvalarına da en iyi mesaj verilmiş, buna da devam edilmektedir.
Türkiye’nin hiç şakası yoktur.
Milli güvenliğimizin, milli varlığımızın, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzün risk ve tehlikelere atılması diye bir şey söz konusu olamayacaktır.
Üzerimizde hesap yapan, punduna getirip ülkemize zarar vermeyi amaçlayan terör çeteleri ve muhasım ülkeler dikkat etsinler, akıllarını başlarına alsınlar, bizden söylemesi, dev artık uyanmakla kalmamış çok şükür muhteşem bir teknolojik atılımla ayağa kalkmıştır.
Büyük bir memnuniyetle müşahede ve mütalaa ediyoruz ki, Türkiye artık kendine has birikim, imkan ve kabiliyetiyle otomobilini yapacak bir aşamaya gelmiştir.
Bundan sadece Türkiye alerjisi olan odaklar rahatsız olacaklardır.
Hani Kılıçdaroğlu, “otomobil üretiyoruz dediler. Hani nerede? Milleti kandırıyorlar” diye konuşmuştu ya, sorduğu sorunun cevabını Allah’a çok şükür gözlerimizle 29 Ekim 2022 tarihinde Bursa Gemlik’te gördük ve şahit olduk.
Sayın Kılıçdaroğlu, sana kötü bir haber vereyim, TOGG’un seri üretimi 2023 yılında başlıyor, buna şimdiden hazır ol, siparişini vermek için de haydi şimdiden kuyruğa gir.
İlk yerli ve milli elektrikli otomobil olan TOGG’un banttan indirilme törenine katılarak ortak sevinci paylaştık, bundan da iftihar ettik.
Tek bir fabrika kurulmadı diyerek kuyruklu yalanlarına yenisini eklemekten utanmayan Kılıçdaroğlu’na diyorum ki, zaman bulursan, yolunu öğrenirsen, Gemlik’e gitmeni hassaten ve hakikaten tavsiye ediyorum.
Kılıçdaroğlu ABD’de ve bazı Avrupa ülkelerinde parlak beyin bulmak için gezip tozarken, bu beyinlerle Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını konuşacağım derken, pırıl pırıl zekalarıyla, gerçekten volkan ağzı gibi fışkıran akıl ve bilgi dolu beyinleriyle vatan evlatları Gemlik’te harikalar yaratmışlar, hayranlık uyandıran işler çıkarmışlar.
Sayın Kılıçdaroğlu parlak beyinleri uzaklarda, johnda, hansta, onda bunda değil, Ahmet’te ara, Mehmed’te ara, yabancısı olduğun Türk milletinde ara ve mutlaka bulacağını da kafandan çıkarma.
Akaryakıt koyulmadığından dolayı 100 metre sonra duran ve pek çok tartışmaya neden olan Devrim otomobilinden 61 yıl sonra Türkiye’de bir çığır açılmış, muhkem ve müstesna bir adım atılmıştır.
Hayaller sonunda gerçeğe dönüşmüştür.
TOGG Gemlik Kampüsü göz kamaştırmış, Türkiye Otomobil Girişim Grubu’nun ortakları ve paydaşları muazzam bir yatırıma imza atmışlardır.
Yapamazsınız diyenler ters köşededir.
Başaramazsınız diyenler şarampoldedir.
Üretemezsiniz diyenler uçurumun dibindedir.
Satamazsınız diyenler de yakında tel tel dağılacaklardır.
Yerli otomobil üretmek intihardır diyenler ise Türk milletinin özgüvenini hançerlemek isteyen mandacılardır, hepsi birden yabancı beslemeleridir.
İnandık ve dedik ki, bir Türk dünyaya bedeldir.
İnandık ve dedik ki, Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini her zaman bilmiştir.
Hülasa muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda gizlidir.
Atak ve Gökbey helikopterlerini, Anadolu savaş gemisini, Hürkuş uçağını, Akıncı, Bayraktar, Anka insansız hava araçlarını, Tayfun füzesini yapmak için emek verip ter akıtan Türk milletidir.
Kim yapamazsınız, kimler başaramazsınız diyorsa, onlara dikkat ediniz, gerçekten hepsinin başkalarının nam ve hesabına çalışan etki ajanları olduklarını göreceksiniz.
Bunlara vursanız duymazlar, çalsanız oynamazlar, söyleseniz anlamazlar.
Yüzlerinin nuru gitmiş, gözlerinin narı sönmüş.
El var, alem var, inşallah daha neler neler var.
Türkiye Avrupa’nın bir numaralı ticari araç üreticisidir.
Üstelik dünya çapında ön sıralarda yer alan otomotiv üreticisi ülkelerden birisidir.
Tablo böyleyken milli ve yerli bir otomobil markasına sahip olamamak hepimizi rahatsız etmedi mi? Bundan dolayı içimiz acımadı mı? Günden güne özlemlerimiz kabarmadı mı?
Elbette bu iç muhasebe mahiyetli sorularım Kılıçdaroğlu ve diğerleri için geçerli değildir, zira onlar her yapılanı karalamakla, her yapılana kulp takmakla meşgul olmaktan gayri milli şekilde haz almaktadır.
Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre gibi hürmetle andığımız müteşebbislerimizin yaptıkları boşa gitmemiş, gitmeyecektir.
Kılıçdaroğlu duymadıysa söyleyeyim, TOGG Gemlik Tesisi 1,2 milyon metrekare arazi üzerinde 230 bin metrekare kapalı alana sahip, çevreci nitelikli muazzam bir üretim sahasıdır.
Bu tesiste maşallah yok yoktur.
TOGG’un fikri ve sınai mülkiyet hakları yüzde 100 Türkiye’ye aittir.
Sayın Kılıçdaroğlu hani nerede diyordun, işte her şey meydanda, gerçi gemlenmiş iradenle Gemlik’e baksan bile göremeyeceğini de aziz milletimiz gayet iyi biliyor.
TOGG Gemlik Kampüsü tam kapasiteye ulaştığında her yıl 175 bin aracın üretileceği, 4 bin 500 kişiye doğrudan, 20 bin kişiye dolaylı iş imkanı doğacağı anlaşılmış ve bu sevindirici gerçek ortaya çıkmıştır.
2030 yılına kadar üretilecek 1 milyon otomobille milli gelirimize 50 milyar dolar seviyesinde bir destek de sağlanmış olacaktır.
Bize düşen bu imrenilecek milli başarının ucundan tutan kim varsa Allah onlardan razı olsun demektir.
Sayın Cumhurbaşkanımıza, ilgili bakanlarımıza, mühendislerimize, işçilerimize, işadamlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.
TOGG’un Türkiye’mize, Türk milletine ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hamd olsun aşı tutmuştur.
Hamd olsun sabırla verilen emekler meyvesini vermiştir.
Değerli Milletvekilleri,
Cumhuriyet tarihimizin geneline baktığımızda, Türkiye’mizin siyasi ve ekonomik dönüşümleri gerçekleştirip kalıcı, istikrarlı ve huzurlu bir ülke olarak hakettiği düzeye tırmanma mücadelesinin çetin bir süreci ifade ettiği hemen fark edilecektir.
Türkiye'nin hem hassas bir coğrafyaya sahip olması, hem de dünyada yaşanan gelişmelerin ulaştığı karmaşık boyutlar bu mücadelenin çok cepheli yürütülmesini mecburi kılmıştır.
Başka bir şekilde ifade edecek olursam, ekonomik istikrarı ön plana çıkartıp siyasi istikrarı ihmal etmek ya da ikinci plana itmek makul ve mantıklı bir tercih değildir.
Benzer şekilde, siyasi istikrarı temel alıp ekonomik ve toplumsal istikrarı ihmal etmek de akıl işi değildir.
Zaten ekonomik ve siyasi istikrarsızlık birbirinin yapışık ikizi gibidir.
Öyle ki iki istikrarsızlık hali de birbirini beslemekte, sorunların karşılıklı olarak derinleşmesine hizmet etmektedir.
1920'li yıllarda başlayan yeniden imar ve inşa çabaları, çeşitli şekillerde, değişen hızlarda günümüze kadar süregelmiştir.
Aynı dönem boyunca birçok aksama ve sıkıntılarla da iç içe geçen bu sürecin analizi her bakımdan çok iyi yapılmalıdır.
Bu analizin sonucunda ortak akıl ve katılımla alınacak köklü demokratik tedbirler Lider Ülke Türkiye’nin Cumhuriyet’in yeni yüzyılına damga vurmasının önünü açacaktır.
Türkiye bir yanda siyasi istikrar ve güvenliğini, diğer yanda da ekonomik istikrar ve dengesini aynı anda başarmış bir ülke mertebesindedir.
Bunun gerisinde de Cumhur İttifakı’nın vatan ve millet sevdasıyla billurlaşmış sağlam iradesi, ilaveten de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yönetim hayatımıza kazandırdığı milli, stratejik, tutarlı ve bütünüyle milletimize dayanan muteber özellikleri bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, şahsım hükümeti ve tek adam rejimi diyenler Cumhuriyet’i ve yeni yüzyılını karalamak için ellerine tutuşturulmuş talimat listelerine müzahir hareket eden devşirilmiş zihniyetlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti gelişerek ilerleyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti gücüne güç katıp yoluna devam edecektir.
Buna engel olmak veya taş koymak isteyen işbirlikçiler ya yoldan çekilmeli ya da ezilmeyi göze almalıdır.
Zaman Türkiye zamanıdır.
Yüzyıl Türkiye’nindir.
Yüzsüzler bu yüzyılın silik gölgeleri olmaktan kaçamayacaklardır.
Devlet, milletiyle elbirliği halindedir ve omuz omuza duruş sergilemektedir.
Tehdit nereden gelirse gelsin, Türk milleti tek yürek, tek nefes, tek bilek halinde azgınlaşan tehditlere karşı koyacaktır.
Dünyayı Türkçe okuma amacı “Türkiye Yüzyılı”nın ana çatısı olacaktır.
Milli kimliğin, milli birlik ve kardeşliğin kudreti maşeri vicdanda saklı duran hükümran maziyi tekrar ayaklandıracaktır.
Başkalarına özenen, başkalarını taklit eden, kendine güveni olmayan, kendi insanına hor bakan, Tanzimatçı ablukanın altında on yıllardır debelenen siyasi ve sosyal elitler Türkiye’nin büyüklüğünü ve tayin edilmiş kutlu hedefleri anlayacak ve anlamlandıracak asgari milli ruha sahip olmayan nasipsizlerdir.
Gelişmeyi sarıktan fese, festen şapkaya geçişte görenlerin, yakıcı meselelerin özüne nüfuz etmeden şekilde, gösterişte ve yüzeyde çırpınanların milletimize anlatacağı hiçbir şey de olamayacaktır.
Cumhuriyet’in yüzüncü ve devamında başlayacak yeni yüzyılı sıradan bir takvim değişikliği değildir.
Bu durum ülkemiz ve milletimizle birlikte beşeriyeti, Türk-İslam alemini ve dünyanın tamamını yakından ilgilendiren tarihi bir kavşak noktasına işaret etmektedir.
Zira beşeriyet sahnesinin ışıkları artık Türk milletini aydınlatmaktadır.
Geçmiş yüzyılın kaotik dar kalıplarına sıkışıp kalanlar için Cumhuriyet’in gelecek yüzyılı sadece kuru hamasetten öte bir manaya gelmeyecektir.
Sorunlarla beraber çözümler de aynı hızla gelişmektedir.
Türkiye çözüm odaklı, insani ve vicdani diyalogların cazibe ve çekim mihveridir.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın İstanbul’da çözülme ümidi, Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul’dan tüm dünyayı etkileme kapasitesi, tahıl koridorunun ağırlık merkezi olarak İstanbul’un sivrilmesi Türkiye’nin siyaset ve diplomaside 2023’e ve müteakip yıllara tesir kuvvetinin de ön habercisidir.
Bu yüzden Cumhuriyet’in yeni yüzyılı Türkiye Yüzyılının doğumu ve doğruluşudur.
Bu yüzyılda zillete yer yoktur.
Kaldı ki zillet demek tarihin gerisine düşmek demektir.
Zillet demek medeniyet ve milletler mücadelesinden yenik çıkmak demektir.
Zillet demek eğilmiş baş, çökmüş diz, taviz ve teslimiyet döngüsüne hapsolmuş siyaset anlayışı demektir.
Bizim böylesi bir karanlık ve köhne siyaset anlayışına asla tahammülümüz yoktur.
Bizim ABD’deki bir benzinlikte şaibeli isimlerle hamburger yiyen tok esirlerle yürüyecek yolumuz kesinlikle yoktur.
Bizim zillete değil, cumhurun zaferiyle perçinlenmiş, Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüyle taçlanmış şahlanmaya ihtiyacımız vardır.
Türkiye Yüzyılı vizyonu açıklanır açıklanmaz, CHP’lilerin taciz ve tahrik sırasına girmeleri, mesnetsiz itham ve isnatlarla çarpıtma görevini üstlenmeleri hayasızlığın siyaset görüldüğü ayıplı bir durumdur.
Sabrınıza sığınarak CHP’li Mersin Belediye Başkanı’nın şu alçak sözlerine dikkatinizi çekiyorum:
“Vizyona bakın, gözlerim yaşardı iki gündür. Vizyona bakın, ikinci yüzyıl vizyonuna, tank, top, SİHA, İHA, vur, öldür, kahramanlık türküleri, Cumhuriyet bunun için kurulmadı.”
Belediyesinde PKK’lıları işe alıp terör yuvası haline getiren CHP’li bir belediye başkanından başka bir söz duymak mümkün müdür?
Teröristler sınır içinde, sınır ötesinde, dağda, ovada, bu küstahın yönettiği belediyede yakalanıp etkisiz hale getirildikçe kuduruyorlar, çılgına dönüyorlar.
And olsun sizi kudurtmaya devam edeceğiz.
Biz kahramanlık türküleri söyleyeceğiz, siz saklanacak delik bile bulamayacaksınız.
Tankımızdan, topumuzdan, SİHA’mızdan, İHA’mızdan rahatsız olanlar terörün yedeğine düşmüş onursuzlardır, nitekim onlara huzur yüzü yoktur, onlara rahat yoktur, onlara merhamet yoktur.
Kılıçdaroğlu, “Erdoğan benim aday olmamdan çok korkuyor”, demiş.
Korkaklar milli başarıları gölgelemek için sıraya girenlerdir.
Korkaklar Türkiye’yi taşa tutanlardır.
Korkaklar terör örgütlerinin, emperyalist tertipçilerin arkasına saklananlardır.
Sayın Kılıçdaroğlu davul sen de, tokmak başkasında, önce aday ol, sonra konuş.
Ardından da siyasetinde milli ve ahlaklı olmaya çalış.
Bu zihniyet zehirlidir, zillettedir.
Sözde bir film yönetmeninin, düzenlenmiş bir ödül töreninde, PKK havarisi, terör heveslisi Tabipler Birliği Başkanı için, “sırf barış dedi diye hapse attılar” sözü ve aldığı kirli ödülü söz konusu bölücü şahsa ithaf etmesi de zillet ittifakının kokuşmuş ana fikri, ana eğilimidir.
Terörizme, ihanete, melanete, rezalete barış diyenler, barışın yegane düşmanıdır.
Bu tiplerin barış, adalet, demokrasi ve özgürlük çıkışları Türkiye’ye kurulmuş bir nevi bombalı tuzaktır.
Buna karşılık doğrudan yana tavır alan, Türk Silahlı Kuvvetleri’mize iftira atıldığını haykıran, bu suretle milletimizin takdirini toplayan gerçek sanatçımız Burak Haktanır’ın cesareti ve dik duruşu da hakikaten alkışlanacak düzeydedir ve kendisini tebrik etmek, helal olsun demek boynumuzun borcudur.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı hürmet ve muhabbetle selamlıyor, bilhassa Plan ve Bütçe Komisyonu’yla birlikte Genel Kurul çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum."