– Devleti ve Hükumeti Suçlayan Güruh Arızalıdır, Arsızdır, Art Niyetlidir.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, “Hükümeti istifaya davet etmek, tribünlerde siyasi kaos üretimine heves etmek bir avuç fanatik ve holigan gruba sipariş verilmiş iç ve dış bağlantılı zillet komplosudur.” Dedi.
Depremde zarar gören ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın konutlarının yapılacağını, felaketin psikolojik, sosyolojik ve ekonomik travmasını tamir, diğer hasarlarını da zamanında telafi edeceğini söyleyen MHP lideri Devlet Bahçeli konuşmasında Şu İfadeler eyer verdi;
“Değerli Milletvekilleri,
Muhterem Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Bu haftaki Meclis Grup Toplantımıza başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor; başarılı, sağlıklı ve huzurlu bir hafta geçirmenizi Allah’tan niyaz ediyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyorum.
Bilim insanları Evren’in yaşını 13,7 milyar; Dünya’nın yaşını da 4,5 milyar yıl olarak tahmin etmektedir.
Yine yapılan araştırmalar kapsamında, insanlığın 3 milyon yıla, düşünen ve konuşan insanın da 1 milyon yıla uzanan bir geçmişi olduğu ileri sürülmektedir.
Elbette hayatı bahşeden bellidir.
Bu değişmez ve değiştirilemez ilahi bir hüküm, aynı şekilde ezeli bir takdirdir.
Nitekim Allah’tan geldiğimiz, yine O’na döneceğimiz manevi bir hakikattir.
Dünya’nın dönmeye başladığı andan bugüne kadar yerin altıyla yerin üstünde şiddeti farklılaşan doğal hareketler biteviye yaşanmış, hayatın ve coğrafyaların istikameti buna muvafık oluşmuştur.
İnsanın yerkürede varlığıyla beraber doğal ve doğal olmayan felaketlere direnme macerası eşzamanlı şekilde başlamış, zamanla daha da karmaşık bir hal almıştır.
Bu dünyevi gerçekle yaşamak, buna müzahir bir hayat planlaması yapmak şüphe yok ki zaruridir.
Modifiye edilmiş hayat formlarının tartışıldığı; biyo-cerrahi, enformatik, nano-teknolojiler, bağlı nesneler, şeylerin interneti, büyük veri, 3D yazıcılar, sibernetik ve yapay zeka gündemli insanlığın bugünkü dönemiyle ilkel dönemler arasında felaketlerin zuhuru bakımından çok az fark vardır.
Göze çarpan en müessir farklar ise felaketler karşısında somutlaşan; mukavemet aklının derinliği, mücadele şuurunun enginliği, müdahale ve münasebet ağının genişliğiyle metanet duygusunun genelliğidir.
Tanımadığı, tanımlayamadığı, anlayamadığı, aklıyla kavrayamadığı her şeyden korkan ve kaçan insandan, her neviden korkuya savaş açan insana ulaşılması çağların adeta su gibi akışıyla; bilinç, bilgi ve inanç düzeyinin yükselişiyle mümkün olmuştur.
Asırlarca ödenen bedellerin mecmuundan, hayat tecrübelerinin damıtılmasıyla oluşan kültür mefhumundan sırasıyla medeniyetler ve milletler doğmuştur.
Çetin şartların aşılması aynı zamanda tarihsel ilerleyişi de sağlamış, hatta vaki ilerleyişi hızlandırmıştır.
Gerçi her ilerleyişin bir değişim, fakat her değişimin bir ilerleyiş hali olmadığı bilinen bir husustur.
Tarih sürecini, felaketlere göğüs gererek ayakta kalmayı başarmış toplum ya da milletlerin marifet ve mükafatı olarak tarif etmek sanıyorum yanlış bir değerlendirme olmasa gerektir.
Bu açıdan baktığımızda, Türk milletinin hem tarih yapan hem de tarih yazan bir millet olduğu hemen fark edilecektir.
Felaket zamanlarında feragat kültürümüz ve fedakârlık künhümüz hamd olsun göz kamaştırıcı düzeyde serpilip sivrilmektedir.
Acıların kaldırılması kolay olmayan hamulesi paylaşıldıkça hafiflemektedir.
Dayanışma ve yardımlaşma hissiyatı bir yanda gönülleri birleştirirken, diğer yanda ortak hedefler doğrultusunda gövdeleri kenetlemektedir.
Bize özgü hasletler, bize has değerler, bizimle mündemiç vasıflar felaketler karşısındaki yegane dayanağımızdır.
Tarihi deneyimlerle sabittir ki, milletimizin ruh kökü, maddi ve manevi dirayeti her türlü musibetle başa çıkmaya ziyadesiyle kafidir.
İslami, insani, vicdani mirasımız zorluklarla mücadelede feyiz kaynağımız, koruyucu kalkanımızdır.
Nimete de mihnete de şükür eden; dikene kızmak yerine içindeki gülü görmesini bilen bir inanç haysiyetine sahip olduğumuz tartışma götürmez bir başka gerçektir.
Bu zamana kadar, doğal felaketler bize sadece dayanışmanın ve kardeşliğin ne kadar muazzez olduğunu öğretmekle kalmamış, aynı zamanda bunu hayatımızın her alanına teşmil edecek manevi ve kültürel zenginliğe sahip olduğumuzu da göstermiştir.
Yine felaketler karşısında, günübirlik tavır ve tepkiden daha üst, daha kalıcı, daha dayanıklı bir davranış güzelliği hamd olsun gelişmiş ve yerleşmiştir.
Bu nedenle gelecek umutlarımız her şartta diri kalmıştır.
Gücümüz milli birliğimizdir, güvencemiz devletimizin meselelere hakimiyeti ve tüm cömertliğiyle mağdur ve mazlum insanlarımızın yanında oluşu, arkasında duruşudur.
6 Şubat 2023 tarihinde Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremle Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğündeki iki deprem yaygın bir kayba ve yıkıma yol açmıştır.
Bu hazin tablo yediden yetmişe, kuzeyden güneye, doğudan batıya her vatandaşımızı, her insanımızı hüzün ve hüsranla sarsmış, yüreklere ateş düşürmüştür.
20 Şubat 2023 tarihinde de, Hatay’ın Defne ilçesi merkezli 6,4 büyüklüğündeki depremin yanında Samandağ merkezli 5,8 büyüklüğündeki deprem ile Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde dün meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki deprem yine acılarımıza acı katmış, endişeleri artırmıştır.
Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerimizde toplam 44 bin 375 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Sayıları 100 bini aşan vatandaşımız da yaralanmıştır.
Bu vesileyle depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, tedavi gören vatandaşlarımıza şifalar diliyorum.
Başımız sağ olsun diyorum.
Depremlerin ardından 10 bin 282 artçı sarsıntı meydana gelmiştir.
Şu ana kadar afet bölgesindeki illerimizden 563 bin vatandaşımız tahliye edilmiştir.
Doğduğu, doyduğu ve büyüdüğü köy, ilçe ve illerden koparak muhtelif şehirlerimize gitmek zorunda kalan vatandaşlarımızın uygun yerleşim yerlerini oluşturarak tekrar geri dönüşlerini sağlamak, anılarıyla buluşturmak ihmali olmayan görevlerimiz arasındadır.
Depremden zarar görmüş her yeri eskisinden de güzel ve yaşanabilir hale getirerek sahip çıkmak durumundayız.
Ayrıca afet bölgesinde ve haricinde; çadır, konteyner, yurtlar, oteller, kamu misafirhane ve tesisleriyle diğer barınma alanlarında 1 milyon 914 bin 292 vatandaşımıza hizmet sunulmaktadır.
İçi dışı, yanı yöresi, önü arkası fitne fesat yumağına dönen bazı münafık siyasetçilerin çadır üzerinden sürdürdükleri iftira sağanağına rağmen, 335 bin 382 çadırın kurulumu gerçekleştirilmiş ve bu kapsamdaki çalışmalar da devam etmektedir.
Bölgeye günlük 10 binin üzerinde çadır sevk edilmektedir.
Şu ana kadar 287 çadır kent kurulmuştur.
Kaldı ki çarpıcı gerçekler her şeyiyle ortadadır.
Devleti ve hükümeti suçlayan güruh arızalıdır, arsızdır, art niyetlidir.
Ayrıca 10 il ve 130 noktada konteyner kentler canla başla hayata geçirilmektedir.
Bunun yanında Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde prefabrik ve tuğla evlerinin kullanıma hazır olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı anda hem zamanla hem de zorlu şartlarla mücadele edilmektedir.
Depremlerden zarar gören insan sayımız çok fazla, coğrafi sahamız çok geniştir.
Bu çerçevede ister istemez bazı eksikliklerin, amaçlanan ve arzulanan hizmetlerin temininde bazı yetersizliklerin vuku bulması normaldir, olağandır, beklenmelidir.
Mühim olan gösterilen çok boyutlu çabalardaki samimiyet, yapılan geceli gündüzlü çalışmalardaki yoğun gayret ve sürekliliktir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti tüm unsurlarıyla görevinin başındadır, mağdur vatandaşlarımızın sonuna kadar da yanındadır.
Hiç kimse yalnız, kimsesiz ve sahipsiz değildir.
Felaketten siyasi ve ekonomik rant devşirmeye heveslenenlerin devleti töhmet altında bırakıp mesnetsiz şekilde karalama arayışı tek kelimeyle bozgunculuktur.
Ahlaki ve vicdani dayanışmadan mahrum zihniyetlerin açtıkları iftira cephesine devamlı yığınak yapmaları utanç verici bir ayıptır.
İçinden geçtiğimiz çok kırılgan, bir o kadar da nazik günlerde Türk sporunu siyasi kutuplaşmanın içine çekmek için kıvrananlar, tribünleri ajan provokatörlerin güdümüne havale etmek maksadıyla oyun kuranlar tarihi bir yanlışın tam ortasındır.
Geçtiğimiz hafta sonu yapılan bazı futbol müsabakaları esnasında, stadyumlardan hükümet istifa bağırtısının koro halinde seslendirilmesi deprem felaketinde hayatlarını kaybetmiş vatandaşlarımıza ve depremzede kardeşlerimize vahim bir saygısızlıktır.
Türkiye’nin, depremin ağır sonuçlarıyla kıyasıya mücadele ettiği bir süreçte, Türk futbolunu lekelemeye, Türk sporunu siyasileştirmeye, kutuplaşma dalgasını sahalara yansıtmaya çalışanlar alçakça bir kurgunun içindedir.
Spor demek dostluk, kardeşlik ve centilmenlik demektir.
Spor demek ahlaklı olmak demektir.
Spor demek takım ruhuyla, yani dayanışma ve yardımlaşmayla hareket etmek demektir.
Hükümeti istifaya davet etmek, tribünlerde siyasi kaos üretimine heves etmek bir avuç fanatik ve holigan gruba sipariş verilmiş iç ve dış bağlantılı zillet komplosudur.
Herkes yerini yurdunu, haddini hududunu bilmelidir.
Sahalardan sokak aralarına gerilim ve çatışma tahviline yeltenenlere müsamaha gösterilmeyecektir.
Müşterek acılarımızın üzerine basarak, depremin hasar ve enkazından yararlanarak zillete yardım ve yataklık yapanlar, Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıyanlar kim olursa olsun ülkesine ve milletine sırt dönmüş odaklardır.
Türkiye Futbol Federasyonu ve bütün futbol kulüpleri tarih ve millet önünde milli, ahlaki ve hukuki sorumluluklarını yerine getirmek, müsabakalarda istikrarı, insicamı ve huzuru sağlamakla mükelleftir.
Tribünler çürük siyasi sloganların atılacağı mekânlar olamaz.
Kalabalıkların arasına sızarak devlete ve hükümete meydan okunmasını provoke edenlerin önce tespiti, ardından da tecziyesi mutlaka yapılmalı, Türk sporu düştüğü karanlık dehlizden el birliğiyle çıkarılmalıdır.
Bu hedef gerçekleşene kadar gönül verdiğim Beşiktaş Jimnastik Kulübü üyeliğinden ayrıldığımı tekraren ifade etmeyi milletime sadakat ve vefa borcu, felaketler karşısında da sorumluluk duygusu olarak addediyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Bu sıkıntılarla perçinlenmiş ortamda, 20 Şubat 2023 Pazartesi günü Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte önce felaketin acıklı sonuçlarına maruz kalan Hatay’ı ve ilçelerini ziyaret ettik.
Müteakiben Kahramanmaraş’a geçtik.
Bir gün sonra da Osmaniye ve Gaziantep il merkezinde ve depremden zarar gören ilçelerinde detaylı incelemelerde bulunduk.
Dün Adıyaman’a gittik, bugün öğleden sonra da inşallah Malatya’da olacağız.
Bir defa şunu ifade etmek boynumun borcudur ki, yaralar hızla sarılmakta, her insanımızın elinden tutulmakta, hiç kimse aç ve açıkta bırakılmamaktadır.
Hizmetlerde süreklilik esastır.
Toplumsal rahatlama, sosyal ve ekonomik toparlanma hız kazanmaktadır.
Vatandaşlarımız devlete güven duymaktadır.
Bununla birlikte mevcut sorunlarının aşama aşama çözüleceğine inanmışlar, bunun da ikna edici örneklerine şahit olmaya başlamışlardır.
Devlet çevik ve çelik iradesiyle, sahip olduğu bütün imkanlarıyla alandadır, milletiyle iç içedir.
Bakanlarımız, bürokratlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, yardım gönüllüsü insanlarımız, yerli ve yabancı arama kurtarma ekipleri 7 gün 24 saat teyakkuzdadır.
Yüzyılın dehşet verici felaketine yine yüzyılın kutlu mücadelesiyle direniş gösterilmektedir.
Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın ızdırabı tarifsiz olsa da, gözlerinde elemin derin izleri yer alsa da, buna karşı harekete geçen yardımlaşma ve seferberlik ruhu tüm sorunlara rağmen hayranlık uyandırmaktadır.
Kuşkusuz yıkılan her binanın yenisi yapılacaktır.
Bu yeniden inşa ve ihya hamlesinin ilk adımı geçen hafta atılmış, toprak ilk kazma vuruşuyla buluşmuştur.
11 ilimizi kapsamına alan yeni yerleşim alanları haritası kamuoyuyla paylaşılmış, bölge insanımız ve milletimiz derin bir nefes almıştır.
Sağlam zemine ve az katlı olmak suretiyle ilk etapta 199 bin 739 kalıcı konut ile 73 bin 972 köy evi yapılması kararlaştırılmıştır.
Gaziantep’in Nurdağı ile İslahiye ilçelerinde temel kazı çalışmaları 24 Şubat 2023 Cuma günü başlamıştır.
Yapılan binaların ilk teslimatının 7 ay sonra gerçekleşmesi hedeflenmektedir.
Bir yıl içinde de yıkılan il, ilçe ve köylerimizin yeni baştan inşası bitmiş olacak, neticede hak sahibi mağdur vatandaşlarımıza güvenli konutların teslimi sağlanacaktır.
Bu durum muazzam bir atılım, müstesna bir kararlılık işaretidir.
Göz alıcı gelişmeler Türkiye’nin ulaştığı saygın ve sayılı güç seviyesinin aleni ibrası ve ilanıdır.
Kalbi Türkiye sevdasıyla çarpan her kardeşimiz gelecekten ümitlidir.
Yeis ve yılgınlığa hiç gerek yoktur.
Cumhur İttifakı ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın hem konutlarını yapacak, hem de felaketin psikolojik, sosyolojik ve ekonomik travmasını tamir, diğer hasarlarını da zamanında telafi edecektir.
24 Şubat 2023 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 126 Sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” bazı etkili tedbirlerin hayata geçirilmesini esas almaktadır.
Bu kararnameye göre, afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde, afetten etkilenenlerin geçici ve kesin iskan alanları; fay hattına mesafesi, zeminin elverişliliği, yerleşim merkezine yakınlığı gibi kriterler gözetilerek, AFAD Başkanlığı’nın yeni yerleşim yerlerinin tespitine ilişkin görev ve yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca resen ilgili kurumlara bildirileceği,
Bu bildirim yapılırken gereklilik bulunması halinde, Mera Kanunu ile Orman Kanununun Ek 16’ıncı maddesinde belirtilen alanların da kullanılabileceği ifade edilmiştir.
Alınması öngörülen önemli tedbirlerin bir kısmı bu şekildedir.
Ek 16’ıncı madde, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar tanımlanmaktadır.
Bir defa mezkur kararnamede Mera Kanunuyla Orman Kanununun ilgili maddesinde sözü edilen alanların doğrudan kullanılacağı değil, gerekirse kullanılabileceği dikkatle belirtilmiştir.
Peki bunun neresinde mahsur vardır?
Bazı köşe yazarları, bir kısım tetikçi medya organları ağız birliği halinde, orman alanlarının da konut için kullanıma açılacağını hangi bilgi ve belgeye dayanarak söylemektedir?
Orman vasfını kaybetmiş taşlık, kayalık ve verimsiz alanlar üzerinde, ihtiyaç hasıl olması halinde konut yapmanın, evsiz barksız insanlarımıza başlarını sokacak bir göz ev inşa etmenin neresinde sakınca olacaktır?
Deprem kadar tehdit saçan bu taş kalpli Türkiye muhalifleri gerçekleri saptırarak neye ve kime hizmet etmektedir?
126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini asıl manasından koparanların ya okuma-yazma-anlama özürleri korkunç boyutlardadır ya da iflah olmaz bir gaflet ve hatta hıyanet salgınına yakalandıkları barizdir.
Şu marazi ve maksatlı eleştirilere bakar mısınız:
Deprem sonrası bölgeye yardım ulaştırmakta geç kalan iktidar inşaatlar için jet hızıyla kararname çıkarmış.
Konutlar için mera ve ormanlar kullanılacakmış.
Plan ve imar onayı beklenmeyecekmiş.
İtiraz hakkı olmadığı gibi ekolojik tehlikeler de dikkate alınmamış.
Doğal felaket kadar zararlı bu kötürüm ve köhne anlayış sahiplerinin depremzede vatandaşlarımıza hassasiyet ve hürmet göstermemesi yenilir yutulur bir ahlaksızlık değildir.
Bunların, bir yıl içinde konutların yapılıp teslim edilecek olmasından dolayı ödleri kopmaktadır.
Yaşadıkları kabus alayını titretmektedir.
Bunlar, milletimizin derdiyle dertlenmeyen, sevinciyle sevinmeyen, acısına üzülmeyen, ülkemize yönelik tertip edilmiş beşinci kol faaliyeti içinde sıraya dizilen sevimsiz ve seciyesi bozuk çevrelerdir.
İnsanlık değerlerinden yoksun ve yoksul düşmüş namertlere söylenecek en etkili sözü millet yakında demokratik iradesiyle ve güçlü şekilde haykıracaktır.
İşte o zaman hesap zamanıdır.
İşte o zaman geldiğinde kötü niyet sahiplerinin bühtanları burunlarından fitil fitil getirilecektir.
Haydi konutu geçtik, bari bir kümes yapın da görelim desek yetersizlikleri ve yeteneksizlikleri birer birer ortaya çıkması kaçınılmaz olan kifayetsizlerin her yapılana kara çalması karanlık mizaç ve meşreplerinden kaynaklanmaktadır.
İnsanlarımıza yuva yapılmasına karşı çıkanlar, bahane üretenler, dedikodu yayanlar, akılları bulandırmak için tezgâh kuranlar milli ve manevi değerlerimize de karşı olan gayri ahlaki, gayri milli, gayri insani yüzlerdir.
Bilinmelidir ki, yaparsa Cumhur İttifakı yapar ve kesinlikle yapacaktır.
Başarırsa Cumhur İttifakı başarır ve mutlaka başaracaktır.
Türk milleti zelzelenin üstesinden cesaret ve sabırla gelecek, yedi düvelin kurşun askeri olan zillete de asla müsaade etmeyecektir.
Zaferin büyüklüğü, mücadelenin zahmetiyle ölçülmektedir.
Mücadelemiz zor olsa da, zaferimiz inşallah büyük olacaktır.
İlerlediğimiz yolda hiçbir sorunla karşılaşmıyorsak, biliniz ki o yol bizi hiçbir yere götürmeyecektir.
Ok ancak geri çekilerek atılmaktadır.
Hayatın olağan akışı içinde çetin imtihanlarla sınanıyorsak, emin olunuz ki, daha yükseğe fırlamak, daha ileriye atılmak sadece bir zaman, sadece bir sabır meselesidir.
Sabır acıdır, ama meyvesi tatlıdır.
Allah bizimledir, yar ve yardımcımızdır.
Huzurun, güvenliğin, bereketin, esenliğin, selametin parlak ışıkları milli birlik ve sağduyunun enerjisiyle yanacaktır.
Türk ve Türkiye Yüzyılı çağların yüksek hisarlarında milli azim ve erdemle aydınlanacak ve anıtlaşacaktır.
Felaketin yükü ağırdır, bunu kaldırmak ise iman, irade ve dayanışma aklıyla mümkün olacaktır.
Muhterem Milletvekilleri,
Merhum vatan şairimiz Akif’in aynen dediği gibi:
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Tefrikadan beslenen, tezvirattan geçinen tıyneti ve niyeti tartışmalı olan zevat ne iyi günümüzü paylaşacak yakınlığı ne de kötü günümüzü kalbinde hissedecek duyarlılığı sergilemektedir.
Organize bir kötülük maalesef gün geçtikçe etkinlik ve derinlik kazanmaktadır.
Düşünüyorum da, ne ara bu kadar devlet ve millet düşmanı türemiştir?
Hangi ara bu kadar husumet yandaşı mevzi almıştır?
Gocunanlar olabilir, ancak bu soruları sormayalım mı? Tarafımızı ve duruşumuzu belli etmeyelim mi?
Sahne alan tahammülsüzlükler, seriye bağlanan önyargılar, seyrekleşen bağlılıklar, serpiştirilen nifaklar, sertleşen acımasızlıklar, afetin göbeğine siyasi istismar şantiyesi kuran seviyesizler ne kadar fırsat düşkünü olduklarını böylesi bir zamanda da açıkça tevsik ve teyit etmişlerdir.
Geçmişte CHP’den milletvekili de seçilen bir kalem sahibi, işgal ettiği bir gazete köşesinde 23 Şubat 2023 tarihinde şöyle yazmıştır:
“Depremin üzerinden iki hafta geçti. İnsanlar hala başını sokacak çadıra muhtaç. Gördük ki, çadır devleti bile değiliz.”
Türkiye Cumhuriyeti devletini çadır devletinin de aşağısına çekmeye kalkışan bu sabık milletvekili ve çürük köşe yazarı bir defa edepsizdir, kemiksizdir, ciğersizdir, vicdanını da kin ve nefret sarmıştır.
Hatta diyor ki, kabile devletlerinde kabile reisi bile ülkemizdeki durumu görse ar edermiş.
Asıl utanması, ar etmesi gereken bu uslanmaz ve ıslah olmaz devlet ve millet karşıtlarıdır.
Çadırının kenarında, naylon leğende bulaşık yıkayan ve devlete dua eden fedakar bir hanımefendinin sahip olduğu asaletin kırıntısı bu paçozlarda yoktur.
Erzurum’da bir ineğini satıp gelirini depremzedelere bağışlayan muhterem hanımefendinin vakar ve haysiyetinin zerresi bu aymazların ömrü hayatında erişemeyecekleri bir zirvedir.
Fedakarlık, empati, kardeşlik ve kader ortaklığı bilinci bunların semtine uğramamıştır.
Deprem bölgesinde tek bir çadırın olmadığını iddia etmek rezil bir siyasi saplantının, meczup ve muzır bir ideolojik savrulmanın hezimet dolu iftirasıdır.
Bir kez olsun insan olmayı denemiyorlar.
Bir kez olsun acılarımızı paylaşmayı göze alamıyorlar.
Bir kez olsun şerefli davranmayı başaramıyorlar.
Aynı yalana CHP Genel Başkanı da tevessül etmiş, son grup toplantısında gene hezeyandan hezeyana sürüklenmiştir.
Demiş ki; “Depremzedelere çadır, konteyner, mobil duş ve tuvalet götüremediniz.”
Öyle anlaşılıyor ki, Kılıçdaroğlu komadadır, aklını ve siyasi ahlakını taşeronu olduğu mihraklara devretmiştir.
Tek ayakta kırk yalan söyleyen, hiç durmadan provokasyon yapan, devamlı karamsarlık aşılayan, devlete ve millete şaşı bakan CHP Genel Başkanı’nın kendi içinde korkunç çelişkilere gömüldüğü ortadadır.
Kılıçdaroğlu, bu ülkede acıların paylaşılmadığını söylemiş.
Söylemiş de, bedeninin burada, ruhunun Türkiye düşmanlarının elinde olduğunu nedense itiraf etmemiş, edememiştir.
Bu zat bilmiyor olabilir, fakat acımız da birdir, sevincimiz de birdir.
Çünkü biz Türk milletiyiz. Çünkü biz Türkiye’yiz.
Kılıçdaroğlu’nun millete mensubiyet duygusunu baştan ayağa gözden geçirip kontrol etmesinde, kimlerin çıkarına hizmet ettiğini bir kez daha değerlendirmesinde bize göre yarar vardır.
Böyle gelse bile böyle gidemez, bu Kılıçdaroğlu’ndan da hiçbir şey olamaz.
Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adayı olmak, Türkiye’ye ve Türk milletine muhabbet ve hürmetten çok mu önemli, çok mu önceliklidir?
CHP Meclis Grubu adına Cumhurbaşkanı seçimi konusunda bundan sonraki bütün siyasi süreçlerde yetki alman neyi değiştirecektir?
Önce ülkem, önce milletim diyemiyorsan ne oturuyorsun Aziz Atatürk’ün koltuğunda?
Hiç mi yüzün kızarmıyor? Hiç mi vicdanın sızlamıyor? Hiç mi mahcubiyet duymuyorsun?
Muhalefet olmak, her şeye karşı olmak, felakete yandaşlık yapmak, acılardan istifade etmek değildir.
Muhalefet olmak, devleti ayağa düşürmek, milleti kötülemek ve değerlerimizi örselemek için çırpınmak hiç değildir.
Kentsel dönüşüme itiraz eden bu Kılıçdaroğlu değil miydi?
Felaketin daha ilk günlerinde birlik ve beraberlik çemberi kurulması gerekirken buna tepki gösteren, ancak HDP’yle yanak yanağa vermekten de kaçınmayan bu Kılıçdaroğlu değil miydi?
İmar affıyla ilgili kanun teklifi veren bu CHP değil miydi?
Depremi bile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne bağlayan bu ucube ve köksüz CHP yönetimi değil miydi?
CHP yönetiminin asıl gündemi deprem veya yeniden inşa amacı değildir.
Bunların duygudaşlık bağları körelmiş, millete ve insanlık değerlerine yabancılaştıkları artık netleşmiştir.
Görülüyor ki, Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, nasıl olacağı, uzlaşmanın ne zaman sağlanacağı bir numaralı gündem konularıdır.
İP’in Başkanı altılı masanın noter işlevi görmediğini üst perdeden ifade ederek seçilecek aday vurgusunu ısrarla tekrarlamış, Kılıçdaroğlu’na ve bazı CHP’li yöneticilere çatık kaşlarla aba altından sopa göstermiştir.
Bu arada altılı masa müdavimi bazı parti başkanları da şimdiden bakanlık dağıtımını bile yapmışlardır.
Kaygıları ikbaldir, sancıları koltuk ve makam bölüşümüdür.
Sevdaları şahsi ve siyasi çıkarlarını tahkim etmektir.
Korkuları ise büyük Türk milletinin muhteşem iradesidir.
Milletimiz neyle meşguldür, bunlar neyle oyalanmaktadır.
İP Başkanı’nın ayar verici diklenmesine, dozajı ağır sert ifadelerine tek bir CHP’linin çıkıp da itiraz edememesi yalnızca ürkeklik değil, aynı zamanda CHP’ye oy veren kardeşlerimize haksızlıktır.
Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci sarpa sarmıştır.
Bir masa etrafında anlaşmaktan ve uzlaşmaktan aciz olanların Türkiye’yi yüksek hedeflere götürmesi hayal mahsulüdür.
Aday kim olursa olsun artık önemsiz ve değersizdir.
Türkiye olağanüstü bir dönemden geçmektedir.
Önümüzde yeniden ayağa kaldırılacak 11 ilimiz vardır.
Ve bu hedef bir yıl içinde Allah’ın izniyle gerçekleştirilecektir.
Zillet ittifakının bırakınız bir ev yapmasını, tek göz kulübe yapacak ne bir müktesebatı, ne bir hazırlığı, ne de bir vizyonu vardır.
Altılı masa enkazın altından kalkamaz.
Yaraları saramaz.
Türkiye’yi kalkındıramaz, yıkımı kaldıramaz.
Hatta tek bir adım dahi atamaz.
Atmaya da takati yetmez, yetemez, buna siyasi fıtratları elvermez.
Huzurlarınızda, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın kararlılığını ve fikriyatını bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Büyük Türk milleti, yeni Türk devletinin ilk ve son sözünü 29 Ekim 1923 tarihinde Aziz Atatürk ve kurucu kahramanlar aracılığıyla söylemiş ve bu konu ilelebet kapanmıştır.
Cumhuriyet, maşeri vicdanda kökleşmiştir.
29 Ekim 1923 millet egemenliğinin tescili ve tezahürüdür.
Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümü, cumhurun irade ve tarihsel kazanımlarını Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefine kahramanca taşımak için emsalsiz bir fırsat, parlak bir eşiktir.
Kurtuluş fikriyle kurucu felsefe gözü kara şekilde muhafaza edilecektir.
Felaket günlerimizde veya diğer zamanlarda kimler hangi oyunları tertip ederlerse etsinler, hangi ihanetlerin içine girerlerse girsinler bir kez daha ilan ediyorum ki;
Türkiye Cumhuriyeti tektir, milli ve üniter bir devlettir.
Türk milleti ayrılık kabul etmeyen tarihi, kültürel ve beşeri bir bütündür.
Türk vatanı ebedi yuvamızdır.
Al bayrağımız, bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin sembolüdür.
Türkçemiz, bizleri bir arada tutan resmi dilimizdir.
İstiklal Marşımız, kahramanlık ve bağımsızlık destanımızdır.
Milli birlik ve bütünlüğümüzün temelleri tek devlettir, tek millettir, tek bayraktır, tek vatandadır, tek dil ülküsüdür.
Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında milli varlığını, milli birliğini sonsuza kadar koruyacaktır.
Bunlar, Cumhurun varlık ve yaşama nedenleridir.
Bunlar bizim, vazgeçilmez ilke ve yeminimizdir.
Bilinmelidir ki, bu aziz vatan hepimizindir.
Türkiye’mizin, doğal veya doğal olmayan felaketler kanalıyla bir yıkıma sürüklenmesini önlemek hepimiz için milli bir görevdir.
Herkes üstüne düşen sorumluluğu, siyasi hesapları bir kenara bırakarak yerine getirmek zorundadır.
Gün birleşme günüdür.
Gün dayanışma günüdür.
Cumhur İttifakı’nın gönlünde herkese yer vardır.
Bizim yüreğimiz herkesi kucaklamaya yetecektir.
Bize göre bütün vatandaşlarımız Cenab-ı Allah’ın bir emanetidir.
Biz herkesi büyük Türk milletinin saygıdeğer bir evladı olarak görüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı milletimizin her ferdine kucağını açmaktadır.
Bu topraklara vatanım diyen herkese soframız açıktır.
Bu insanlara milletim diyen herkese kapımız açıktır.
Bu bayrak benim, bu ülke benim diyen herkese gönlümüz açıktır.
Her vatan evladına sesleniyorum; bu düşüncelerim sizlere yabancı gelmiyorsa,
Paylaştığım değerlerde bir sıcaklık buluyorsanız,
Gelin bir olalım, diri olalım, iri olalım, nihayet hep birlikte Türkiye olalım.
Bu ülkenin geleceğini beraberce inşa edelim.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.”