– MHP Lideri, “Milliyetçi Hareket Partisi Türk Milletiyle Yek Vücuttur.”
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli 28. Dönem ikinci yasama yılının 5. Grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk harcı Türkiye Büyük Millet Meclisinde karılmıştır.” Dedi.
Konuşmasına yeni yasama yılının hayırlı olmasını dileyerek başlayan Bahçeli, Türkiye Cumhuriyetinin geçmişten bu güne birçok sıkıntılar yaşadığını belirterek, “Türk vatanı kıyamete kadar helali hakkımızdır, namusumuza emanettir, üstünde hain ve hasmane emeller asla barınamayacaktır.” Sözleri dikkat çekti.
Ülkemizi ilgilendiren birçok konuda önemli açıklamalar yapan MHP lideri Devlet Bahçeli konuşmasında şu ifadelere yer verdi;
“Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Bu kutlu çatı altında yeni bir yasama yılına yüreklerimizin toplu vuruşuyla, ilkeli siyasetimizin onurlu duruşuyla girmiş bulunuyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28’inci Yasama Dönemi 2’inci Yasama Yılının ilk grup toplantısına başlarken hepinizi en kalbi duygularımla, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren tüm kardeşlerimize selam ediyor, bilvesile şükranlarımı sunuyorum.
1 Ekim 2023 tarihinden itibaren başlayan yeni yasama yılının aziz milletimize, siyasi partilerimize, demokrasimize ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma hayırlı uğurlu olmasını Allah’tan niyaz ediyor, bilhassa hepinize başarılar diliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Milli Mücadele kahramanlarına, ebediyete irtihal etmiş bütün milletvekillerine, elleri öpülesi muhterem ceddimize ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.
Meclisimiz büyük Türk milletinin göz bebeği, iradesinin tecelli mekânıdır.
Medeniyet ve mehabet timsali Gazi Meclisimizi kim yok sayıyorsa, adını anarken kim şüpheye düşüyorsa, taşıdığı muazzez unvana kimler şaşı bakıyorsa bir karanlık, bir kuraklık, bir çoraklık içindedir.
Zihinlerine yer etmiş peşin hükümlerin esiri olanların, kalplerine çöreklenmiş meşum niyetlerin tesiri altında kalanların ne Cumhuriyetimizi anlamaları, ne de Meclisi’mizi saygıyla anmaları mümkündür.
Cumhuriyet’in kuruluş temeli Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde atılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk harcı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde karılmıştır.
Kapanan Osmanlı Mebusan Meclisi ile açılan Büyük Millet Meclisi arasında organik devamlılık kati surette vardır ve asıldır.
Kurtuluş Savaşı’nın sevk ve idaresi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adanmış ve anıtlaşmış iradesiyle sağlanmıştır.
Türk milleti, önce Meclis açıp sonra da yeni bir devlet kurmayı başaran dünya üzerinde nadir milletlerden birisidir.
Tarihi vesikalarla sabit ve varittir ki, 23 Nisan 1920’de Türk vatanında yaklaşık 250 bin kişiden mürekkep düşman ordusu konuşlanmıştı.
29 Ekim 1923’e geldiğimizde bu istilacılardan kayıtsız şartsız hiçbirisi kalmadı, kalamadı.
Müstevli hayalleri, muhasım hesaplar, müşrik planlar, mütehakkim arzular, müfsit akınlar şehit kanlarıyla sulanmış mukaddes vatan topraklarına aşama aşama gömüldü.
Türk milleti zulüm karşısında tek ses, tek nefes olmasını bildi.
Aziz Atatürk o buhranlı yılları şu ibret verici sözlerle özetlemişti:
“Ben Erzurum’dan İzmir’e sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası öyle geldim.”
Gerçekten de şafağı sökmeyen nice geceye, felaketlerin birbirini kovaladığı nice senelere imanın kuvvetiyle göğüs gerilmişti.
Damat Ferit tarafından Maarif Nazırı yapılan Rumbeyoğlu Fahreddin, göreve gelir gelmez okul kitaplarından Türk’ü çıkarıp Türk demeyi yasaklasa da, Türklüğün kudreti gökkubeyi bu alçakların başına yıkmıştı.
İçimiz ve dışımız habis bir ur gibi sarılmıştı.
Vatanımız kundaklanmış, milletimiz kuşatılmıştı.
İşbirlikçiler köşe başlarını tutmuş, yedi düvel milli varlığımıza şiddet ve nefret saçarak musallat olmuştu.
Sevr Antlaşmasıyla, bugünkü Türkiye’nin yaklaşık dörtte birine sıkıştırılmış, bağımsız bir devlete özgü pek çok yetkisi ya kısıtlanmış ya kaldırılmış, vatan topraklarının altı da, üstü de yağmalanmış, kolu kanadı budanmış, milli bir ordudan yoksun, sürekli baskı ve dayatmaya muhatap kalacak, üstelik egemen bir devletten başka her şeye benzeyen sömürgeleşmiş sözde bir ülke milletimize reva görülmüştü.
Anadolu coğrafyasının büyük bir bölümü nüfuz bölgeleri olarak düşman unsurları arasında paylaşılmıştı.
Hamd olsun, Türk milleti bu zilleti reddetti, bu rezalete kanıyla, canıyla meydan okudu.
Ümitlerin tükenişe geçtiği, her şeyin bitti zannedildiği, varoluş azminin süngü düşürdüğü en kaygan, en karışık, en kritik dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi devreye girerek milli şeref ve haysiyeti omuzladı ve tam bağımsızlık hedefiyle onurlandırdı.
Küresel emperyalizmin içimize sızan veya sızdırılan maşalarının bu tarih gerçeğini ifade haysiyeti göstermeleri bir yana, ikrar etmeleri dahi boş bir hayal, boşuna bir beklentidir.
Çünkü teslimiyetçilik bunların fıtratıdır.
Çünkü manda, himaye ve vesayet özlemi bunların umudu, geçim kapısıdır.
Özellikle hatırlatırım ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık mazisi aynı zamanda Meclis’imizin kalıcı ve kavrayıcı demokratik niteliğinin zamanlar üstü çağrısıdır.
Bu çağrı, ikamesi ve ihlali olmayan istiklal çağrısıdır.
Bu çağrı, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin itibarlı çağrısıdır.
Bu çağrı, milli birlik ve kardeşliğin, huzur ve güvenliğin, barış ve istikrarın itidalli ve iddialı çağrısıdır.
Bu çağrı, Türk milletinin kahramanlıkla perçinlenmiş var oluş çağrısıdır.
Gazi Meclis’in bu yasama yılında tarihi bir dönüm noktasına milletimizle beraber şahit olacağız.
Milli bir gururu 85 milyon Türk vatandaşıyla ortaklaşa paylaşacağız.
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yıldönümünü 26 gün sonra müftehir ve mütehassis bir ruhla idrak edip kutlayacağız.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller eliyle yüz yıllık bir geçmişi kucaklayan, bunun da fevkinde önümüzdeki yeni yüzyıla mühür vurmaya şevkle hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti medarı iftiharımızdır, bilahare bu hakikati dosta da, düşmana da kararlılıkla göstereceğiz.
Elbette Türkiye bizim yeryüzü cennetimizdir.
Egemenliğin yegâne sahibi Türk milleti ilelebet cevheri aslimizdir.
Türk vatanı kıyamete kadar helali hakkımızdır, namusumuza emanettir, üstünde hain ve hasmane emeller asla barınamayacaktır.
Mütareke yıllarında, Refik Halid Karay, Aydede Dergisi’nde şöyle yazmıştı:
“Anadolu’da bir patırtı, bir gürültü, kongreler, beyannameler filan, sanki bir şey yapabilecekler! Hangi kuvvetin var, bu nasıl hayal kuzum Mustafa Kemal, sen deli misin?”
Kuşkusuz Gazi Mustafa Kemal deli değil, Türk milletinin şerefli bir evladı, Milli Mücadele’nin de lideriydi.
Şu hususu da söylemek isterim ki, bizim delimizde vardır, velimizde vardır.
O deliler vatana meftundur, millete meftundur, bayrağa meftundur, bağımsızlığa meftundur, Türk’ün mefkûresine istikamet çizen feragat simgesi isimli isimsiz pek çok kahramandan ibarettir.
En delimiz bile satılmış kalemlerden çok daha akıllı, çok daha zeki, çok daha adam oğlu adamdır.
Bunu özümsemek için gazyağı yokken lambada haşhaş yağı kullanan, mürekkep bulunmazken soba borularında biriken kurumları bezir yağıyla karıştırıp boya haline getiren ve sararmış kağıtlara içini döken, kağnıların üzerinde bağımsızlık hedeflerini taşıyan bir millete mensubiyet duymak lazımdır.
Bunu özümsemek için muhtaç olduğumuz kudretin alameti farikası olan damarlarda akan kana layık olmak esastır.
Bu itibarla “Devlet ve Milletiyle, Her Şeyden Önce Türkiye” irademizi her şart ve durumda titizlikle muhafaza edeceğiz.
Fitne ne kadar yaygın ve yoğun olsa da, zulmün fermanı nasıl ve nereye kadar okunsa da, fedakârlıkla bezenmiş faziletli gönüllerin dua ve desteğiyle karşımıza dikilen her müşkülü aşacağız, her mihneti yeneceğiz.
Diri umutlarla önümüze bakacağız, aynı safta, aynı ülkülerle ufkun ötesine odaklanacağız.
Dava ve siyaset mücadelemizi ülke ve millet sevdasıyla yapmayı sürdüreceğiz.
Vatani ve vicdani görevlerimizi inancımızın gücüyle, ihlaslı yüreklerimizin ikmaliyle bihakkın yerine getirdik, buna da heyecanla devam edeceğiz.
Merhum şairimiz Akif’in vecd ile kaleme aldığı İstiklal Marşı’ndan esinlenerek diyorum ki;
Ezelden beridir hür yaşadık, yine hür yaşayacağımız bir tarih hükmüdür.
Hangi çılgın bize zincir vuracakmış, alayının aklına şaşarız.
Kükremiş sel oluruz, küme küme biriken yel oluruz, bendimizi çiğner de aşarız.
Dikilse de dağlar karşımıza yıkarız, olmadı yırtarız, olmadı parçalarız, hiçbir engine sığmayıp taşmasını da Allah’ın izniyle başarırız.
Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletiyle yek vücuttur.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’ye hizmetle memur ve mükelleftir.
Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek yüzü, yeni yüzyılın, yeni bir diriliş ve yükseliş gayesinin mihmandarı ve mimarbaşıdır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin geride kalan yaklaşık beş uygulama döneminde, Cumhur İttifakı olarak kronik sorunlara neşter vurduk.
Çözümsüz gibi duran tüm sorunları çözmeyi başardık.
Cumhur İttifakı’nın umut olduğunu gösterdik.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muktedir ve muteber kazanımlarıyla ülkemizin önünü açtık, gücüne güç kattık.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı güçlü ise vatandaşımızın karnı tok, başı dik, alnı açıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı güçlü olduğu müddetçe demokrasi güvence altındadır.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı var olduğu sürece “Lider Ülke Türkiye” hedefi, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” vizyonu Allah’ın izniyle gerçekleşecektir.
Türkiye’nin temel ve öncelikli meselelerinin köklü çözümlerle buluşturulması hususunda bundan sonra da her çabayı gösterecek, her çalışmayı yapacak yine Cumhur İttifakı olacak ve mutlaka da muvaffak olacaktır.
Türkiye’nin ne geçmişinde ne de geleceğinde zillete yer yoktur, geçit yoktur, geçiş yoktur.
Koltuk ve çıkar kavgalarıyla siyasi ahlak kaybının dibini boylayanlarda zaten umut yoktur.
Terör örgütleriyle can ciğer kuzu sarması olanlara kanacak bir Allah’ın kulu da artık kalmamıştır.
Değerli Arkadaşlarım,
Dün ne söylemişsek, bugün arkasındayız, aynı görüşteyiz, aynı kanaatteyiz.
Akşam başka, sabah bambaşka olanlar gibi gevşek ve güvenilmez bir mizaca hiç sahip olmadık.
Siyaseti dürüst, düzgün, dengeli, sorumlu ve mert bir şekilde yapmanın arayış ve amacından hiçbir zaman sapma göstermedik.
Bizi bilenler bilir, tanıyanlar tanır, gerisi lafügüzaftır.
Ağzımızdan çıkan her söz karar ve mücadele süreçlerinde bağlayıcıdır, bunun yanı sıra siyasi ahlakımızın teminatı altındadır, nihayet yabana atılmayacaktır.
Tutarlılık bizim için vazgeçilmez bir davranış kalıbıdır.
İkinci el inançlara, ayağa düşmüş ezberlere, yıkıcı düşüncelere, hayatın gerçeklerine aykırı negatif duygulara, katlı otoparka dönen önyargılara itibar etmemiz takdir edersiniz ki söz konusu değildir.
Devletin muzaffer, vatanın mamur, milletin de müreffeh olması siyasetimizin ana çerçevesidir.
Dünyayı Türkçe okuma gayemiz, başkent Ankara vizyonuyla küresel ve bölgesel hadiseleri takip ve yorumlama gayretimiz bilinen bir gerçektir.
Bugünkü beşeriyet mizanında, dünyanın bir köşesinde tezahür eden sorunlar bir başka köşesinde gecikmeden yankı bulmaktadır.
Fakat sorunların yayılmasındaki çarpıcı hız ve gelişme, aynı oran ve derecede refah ve zenginliğin, insani değer ve mirasın hakkaniyetli dağılımına yansımamaktadır.
Bu adaletsiz ve eşitsiz uluslararası sistem mekaniğinin sürdürülebilirliğini düşünmek, geleceği inşa etme kabiliyeti olacağını beklemek akıl dışılıktır.
Dünyada yaklaşık 800 milyon aç varken, buna karşılık obeziteden kurtulmak için astronomik paraların harcanıyor olması vahim bir çarpıklığın tehlike sınırlarını çoktan geçtiğine işaret etmektedir.
Nesli tükenen kara ve deniz canlılarına gösterilen merhamet temelli alaka ve hassasiyetin onda biri mazlumlardan esirgenmektedir.
Sefa sürenlerle sefalet içinde çırpınanların dünyanın adeta iki yarım küresi gibi temerküz etmesi hazin ve düşündürücü bir tablonun gittikçe derinleştiğini açıkça göstermektedir.
Terör saldırıları, etnik ve mezhep odaklı çatışmalar, hatta bölgesel savaşlar insan hayatının ne kadar ucuzladığının, metalaştığının bir belirtisi olarak yorumlanmalıdır.
Esasen insanlık huzursuzluğun pençesinde, bencilliğin yörüngesinde, öldürücü hakimiyet mücadelelerinin hedefinde, gemisini kurtaran kaptan mantığının çekim merkezindedir.
Böylesi bir dünyada insan hakları, insanlık onuru, uluslararası hukuk umuru, demokrasi ve özgürlük ruhu yalnızca göz boyamaya, günü kurtarmaya yarayan hamaset düzenekleridir.
Beşeriyet kusursuz bir fırtınaya yakalandığından sığınacak ya bir liman ya da güvenli bir sahil aramaktadır.
Bu haklı arayışın maalesef bugüne kadar beyhude olduğu damıtılmış tecrübelerle anlaşılmaktadır.
Mevcut dünyanın hal-i pürmelali dağınık ve perişan vaziyette olsa da, Türkiye içine kapanamaz, gelişmelerden kendini soyutlayamaz, çevresine ve jeopolitik menziline sırtını dönemez.
Bizim nihai hedefimiz bellidir, o da İ’la-yi Kelimetullah’tır.
And olsun yolumuzdan dönmeyeceğiz, ülkümüzden vazgeçmeyeceğiz, tarihi hedeflerimizden ayrılmayacağız, Kızılelma seferberliğinden ödün vermeyeceğiz.
Korkaklar direndi diye, korkuluklar dikildi diye, karamsarlar dayattı diye hakkımızı yedirmeyeceğiz, halkımızı ezdirmeyeceğiz, hürriyetimizi ve hür ülkemizi hiçbir alçağa çiğnettirmeyeceğiz.
Azim varsa yenilgi yoktur.
Ahlak varsa yıkım olmayacaktır.
Daima arayacağız, bir düşünürün dediği gibi, bugün bakır buluyorsak, yarın bakır ararken mutlaka altına ulaşır ve ulaşacağız.
Ne diyor Hz.Mevlana: “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil.”
Keskin bıçak olmak için çok çekiç darbesi yemek gerekiyorsa, feda olsun, değil çekiç balyoza bile razıyız.
Yeni bir dünya kurulur veya kurulmaz, onu bilemem; ancak tarihiyle, kültürüyle, egemen devletiyle, hükümranlık haklarıyla, hukuk ve haysiyet ölçüleriyle artık sesini yükselten, sözünü dinleten, itirazını seslendiren, böyle gelse de, bu şekilde gitmez diyen güçlü bir Türkiye yerkürede kristalize olmuştur.
Türkiye’mizin karşısına barikat dikmek, önüne hendek kazmak, ilerleyişini sekteye uğratmak için el birliği yapanlar, emel birlikteliği içinde olanlar balmumumdan kanat takıp güneşe doğru uçmaya kalkışan zeka özürlü muhterislerdir.
Bu kifayetsiz güruh kaybetmeye hem müstahak hem de mahkûmdur.
Bunlarla da kıyasıya mücadele bizim için adeta düğün bayramdır.
TBMM’nin yeni yasama yılının başlaması münasebetiyle bundan sonraki siyasi gündem ve etaplarla ilgili ana başlıklar halinde stratejik değerlendirmeler yapmak adımlarımızın daha sağlam atılmasına destek verecektir.
Parti olarak belirlediğimiz yol haritasını milletimizle ve siyasi muhataplarımızla paylaşmayı, bu suretle önümüze projeksiyon tutmayı samimiyetle hedefliyoruz.
Gerek iç siyasi gündemi, gerekse de dış gelişmeleri bir bütünlük içinde ele alıp görüş ve düşüncelerimizi tarihe not olarak düşmeyi istiyoruz.
Değerli Milletvekilleri,
14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan seçimler kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül etmiş, Cumhur İttifakı da çoğunluğu kazanmıştır.
28 Mayıs 2023 tarihinde tekrarlanan Cumhurbaşkanlığı seçiminde milletimiz sağlam iradeyi ve istikrarlı gelişmeyi desteklemiş, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini sahiplenerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden devletin başı olarak görevlendirmiştir.
Böylelikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci beş yıllık dönemine de kazasız belasız, üstelik hürmet duyulacak demokratik olgunlukla geçilmiştir.
Söz de, karar da Türk milletinindir.
Bunalımdan bunalıma sürüklenen ve akıl tutulması yaşayan CHP Genel Başkanı’nın, “Bu iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur” açıklaması evvelemirde aziz milletimize hakaret ve husumet beyanıdır.
Parti içi çalkantılardan dolayı şok geçiren Kılıçdaroğlu’nun milletimizin takdir ve seçimine tahammülsüzlük göstermesi faşist dürtülerin sonucudur.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı seçen Türk milletidir.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ni kuran Türk milletidir.
Güvenoyunu doğrudan ve aracısız kullanan Türk milletidir.
Peki bunun neresinde ahlaki ve siyasi boşluk ya da meşruiyet sorunu vardır?
Demokrasiyi demagojiye çeviren ve klasik despotların tavrı neyse aynısını sergileyen Kılıçdaroğlu için siyasi ve ahlaki meşruiyetin kaynağı nedir?
ABD ve İngiltere’de FETÖ’cülerle masa kurup ittifak protokolü hazırlamak mı meşruiyettir?
PKK’ya, HDP, yani Yeşil Sol Parti’ye melun sözler vermek suretiyle aynı hıyanet çatısı altında buluşmak mı meşruiyettir?
Sorosçu Kavala ile terörist Demirtaş’a özgürlük istemek mi meşruiyettir?
Kılıçdaroğlu anlatsın da dinleyelim, kafasının içindekilerini öğrenelim.
Demokrasiyi sakatlayan, partisini küresel emperyalizme rehin bırakan Kılıçdaroğlu’nun neresi ve hangi siyasi eylemi meşrudur da bize meşruiyet ahkamı kesmektedir?
Milli iradenin tayin ettiği iktidarın meşruiyetini tartışmaya açmak ancak ve ancak sokakların gürültüsünden, tank-palet seslerinden, statükocu çevrelerden, vesayetçi odaklardan medet uman bir demokrasi celladının hezeyanıdır.
Türkiye’nin, gözü başka kaşı başka oynayan, kalbi başka dili başka söyleyen yalancı köksüzlerin hezeyan, hezimet, hüsran vaatlerine değil, hadim bir yürekle canını dişine takıp gece gündüz çalışan yürekli devlet ve siyaset insanlarına ihtiyacı vardır.
İşte bu özelliklere haiz Cumhur İttifakı da dimdik ayaktadır.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve kabinesi görevinin başındadır.
Kılıçdaroğlu kendine baksın, işine baksın, her rüzgara yelken açmaya devam edip kaybettiği siyasi meşruiyet ve itibarını tekrar nasıl kazanacağını hesap etsin.
CHP yoldan çıkmış, yozlaşmanın uçurum dibine çakılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, kuru sıkı atan siyasi kadavralarla polemik yarışına girip de zaman kaybedecek kadar şaşkın ve şuursuz değildir.
Biz milletimizin gerçek gündemiyle, ülkemizin hedefleriyle, bölgesel ve küresel gelişmelerle meşgul oluyoruz, zillet ittifakında buluşan partileri de Türk milletine havale ediyoruz.
Milletimiz bu siyasi kötürümlere 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde hak ettikleri dersi vermişti, anlaşılan hala kafaları almamış, hala bana mısın demiyorlar.
İnanıyorum ki, turpun büyüğü heybeden 31 Mart 2024 tarihinde çıkacak, zilletin de, rezaletin de, hıyanetin de defteri dürülecektir.
Az evvel ifade ettiğim üzere, önümüzdeki siyasi gündem ve etaplarla ilgili ana başlıklar halinde stratejik değerlendirmelerimizi yaparak yolumuza kararlı bir şekilde devam edeceğiz.
Birinci gündem konumuz; depremin hasarlarını tümüyle onarmak, yaraları sarmak, yeni ve güvenli 650 bin konutu inşa ederek depremzedelere teslim etmektir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın 1 Ekim 2023 tarihinde, TBMM’nin açılışı münasebetiyle yaptığı konuşmadan da anlaşılacağı gibi, deprem bölgesinde kurulan 186 bin konteynerde 600 bine yakın vatandaşımız barınmaktadır.
1,3 milyon vatandaşımıza kira yardımı verilmektedir.
Depremden etkilenen şehirlerimizin tekrar inşa ve ihyası maksadıyla bütün imkanlar devrededir.
200 bin konutun yapımına başlanmıştır.
Depremzede vatandaşlarımız yalnız ve çaresiz değildir, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı hep yanlarındadır.
Diyoruz ki, yaralar özenle sarılacak, güvenli bir gelecek kurulacaktır.
Beklentisiz destekle kesintisiz hizmet sürecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi, felakete uğrayan kardeşlerimizin dar zamanında tüm gücüyle yanlarındadır.
İkinci gündem konumuz; sosyal ve ekonomik reformlarla toplumsal refah ve rahatlamayı daha da güçlendirmek, daha da genişletmek ve nihayet her kesime yaymaktır.
Enflasyonla mücadelede başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Herkesin ortak şikayeti olan hayat pahalılığı günden güne tesirini kaybedecektir.
Sayıları 16 milyonu bulan emeklilerimizin insanca ve huzur içinde yaşayacakları bir ücret düzeyine kavuşmalarından başka seçenek ise kalmamıştır.
Emekli maaşlarındaki muhtemel iyileştirmeler, enflasyon üzerinde zam verilmesi, hatta zammın kök ücrete yansıtılması samimi dileğimiz ve beklentimizdir.
Ayrıca küçük ölçekli iş yapan esnaflarımızla çiftçilerimizin prim yükünün hafifletilmesi, ev hanımlarına sigorta desteği sağlanması hususunda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.
Bu çerçevede küçük esnafın emeklilik gün sayısı aşağıya çekilmeli ve 7200’e indirilmelidir.
Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümü şerefine memurlarımızdan işçilerimize, emeklilerimizden esnaflarımıza, çiftçilerimizden dar ve orta gelirli insanlarımıza varıncaya kadar sosyal ve ekonomik yönden hepsinin yüzünü güldürmek boynumuzun borcudur.
Üçüncü gündem konumuz, terörle mücadeleyi mutlak bir başarıyla sonuçlandırıp bu kanlı döngüyü milletimizin ve ülkemizin gündeminden tamamıyla çıkarmaktır.
Bildiğiniz gibi, 1 Ekim 2023 tarihinde, yani Meclis’in açıldığı gün, Kızılay’da bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı binalarının önüne kadar gelen teröristler bombalı saldırı girişiminde bulunmuşlardır.
Bu hain saldırıda iki polisimiz yaralanmış, iki terörist imha olmuştur.
Kahraman polislerimize, mesai arkadaşlarına ve aziz milletimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi bildiriyorum.
Bölücü teröristlerin Kayseri’de şehit edip otomobilini gasp ettikleri Veteriner Teknikeri Mikail Bozlağan kardeşimize de Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, ailesine başsağlığı diliyorum.
Terörü bütün inancımla lanetliyorum.
Bu kanlı eylemi, “PKK’nın Ölümsüzler Taburu” isimli şerefsiz bir aparatının gerçekleştirdiği belli olmuştur.
Terörün sonuç alması, Türkiye’ye geri adım attırması, haklı mücadeleyi sekteye uğratması asla, kata mümkün değildir.
Bu haşaratların, bu insanlık defolarının, bu soysuzların inşallah kökü kurutulacaktır.
Terörle huzur, terörle güvenlik, terörle insanlık arasında ikinci bir seçenek yoktur.
Bölücü terör örgütü karşısında şaibeli ve şüpheli duruş sergileyen, canilere sahip çıkan veya onlardan medet uman kim varsa, durumunu tekrar gözden geçirmeli, hıyanetle çakışan yollarını derhal ve önşartsız ayırmalıdır.
Elbette 1 Ekim tarihli terör saldırısının önü ve arkası süratle aydınlatılacak, teröristlerin Kayseri’den Ankara’ya nasıl geldikleri, yardım ve yataklığın kimler tarafından yapıldığı açıklığa kavuşacaktır.
Esasen 1 Ekim saldırısı Türkiye’ye karşı yapılmıştır.
Bu saldırıdan hemen sonra sosyal medyadan İçişleri Bakanlığı ekseninde maksatlı tartışmaların körüklenmesi, eski ve yeni bakanlar arasında fitne ve fesat üretiminin tahrik edilmesi Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıyan arsızlık ve ahlaksızlıktır.
Tescilli FETÖ’cülerin özellikle Sayın Süleyman Soylu’ya iftira kuyruğuna girmeleri, bazılarının da görevdeki İçişleri Bakanı’nı kötülemeleri ülkemize kurulan zaman ayarlı bir tuzaktır.
Üstelik emniyet teşkilatında tecrübeyle ve kahramanca görev yapan, fakat bir sebepten dolayı görevden alınan bazı isimler etrafında dedikodu kampanyasına tevessül edilmesi asla doğru ve hakkaniyetli bir uygulama da değildir.
Terörle mücadeleyi cesaretle ve inanmışlıkla icra eden kamu görevlilerimizin itibarlarıyla ve mesleki onurlarıyla oynanması çok tehlikeli sonuçlara sebebiyet verecektir.
Bu vatan için kim canını ortaya koyar diye sorulduğunda; sağına, soluna bakmadan, arkasını önünü kollamadan ben varım diyen vatan evlatlarına sahip çıkmak, üstlendikleri makam ve görevlerinde sabit tutmak milli güvenliğimizin kaçınılmaz bir gereğidir.
Nefisleri ve ertelenmiş hesapları çatıştırarak devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek çok zordur.
15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünden sonra vatana ve millete fedakarlıkla hizmet eden evlatlarımızı darıltırsak, incitirsek, kırıp küstürürsek, Allah muhafaza, günü geldiğinde, ihtiyaç hasıl olduğunda sonu şehadet veya gazilik olan şanlı bir mücadele esnasında arasak bile hiç kimseyi bulamayız.
Devlet yönetiminde duygusallık olmaz.
Devlet yönetiminde ihmal olmaz.
Devlet yönetiminde kahramana mükafat, haine cezadan başka bir şey olamaz.
Terörle mücadelede deneyim kazanmış, ahlaken ve vicdanen milletine kendisini vakfetmiş kim varsa başımızın tacıdır, onların üzülmesi ve dışlanması çok sakıncalıdır.
Dördüncü gündem konumuz; yeni, demokratik, kapsayıcı, mutabakata dayalı, milletimizin beklentilerine uygun, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin doğasıyla uyumlu, yeniçağı kavrayan, Türk ve Türkiye Yüzyılının hukuki altyapısını kuran bir anayasayı ülkemize kazandırmaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi yeni anayasanın hazırlanmasında 100 maddelik teklif metniyle hazırdır.
Toplumun her kesimi bu sürecin içinde olmalıdır.
TBMM’nde temsil edilen siyasi partiler sorumluluktan kaçmak yerine, milletimizin taleplerine müzahir, yapıcı ve destekleyici tavır ve tutum içinde hareket etmelidir.
Darbe anayasası Türkiye’ye layık değildir.
Artık vakit gelmiştir.
Kılıçdaroğlu’nun tek adamla anayasa olmaz çıkışı aymazlıktır, akılsızlıktır, ayıptır.
Kaldı ki Türkiye’de tek adam sistemi falan diye bir şey yoktur.
Bu uydurmanın anayasa hazırlığını istismar etmek ve minder dışına çıkmak için kullanıldığı açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıldönümünü yeni bir anayasayla taçlandırmak hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhur İttifakı için ortak hedeftir.
Beşinci gündem konumuz; adaletten sanata, sanayiden eğitime, ulaştırmadan sağlığa, spordan kültürel hayata, tarımdan teknolojiye, çevre ve iklim değişikliğinden kentsel dönüşüme, diplomasiden turizme, ekonomiden siyasete varıncaya kadar her alanda yeni yüzyılın ruhunu kavrayan ve aslında devam eden yapısal dönüşüm hamlesini hızlandıran, önümüzdeki yüzyılı Türkçe kuşatan bir milli stratejiyi el birliğiyle oluşturup olgunlaştırmaktır.
Altıncı gündem konumuz; çevremizi samimi diyalog ve sağlam diplomasi imkanlarıyla barış kuşağı haline dönüştürmek, komşularımızla iyi ve dostane ilişkiler geliştirmek, Türk ve İslam dünyasıyla sıkı diyaloglar kurmaktır.
Suriye ve Mısır ile temaslar memnuniyet vericidir.
Sığınmacıların ülkelerine güvenli, gönüllü ve onurlu dönüşleri için bütün tedbirler eşzamanlı olarak alınmalıdır.
Ülkemizde misafir ettiğimiz komşu ülke insanlarına cephe almak vatanseverlik değil, provokatörlüktür.
Basra Körfezi ülkeleriyle, Irak ve Türkiye’nin ortaklaşa hayata geçireceği Kalkınma Yolu Projesi’nin Kasım 2023’te mutabakat metniyle tescil edilecek olması bir başka sevindirici gelişmedir.
Bu sayede Güney Kafkasya’nın Basra Körfezi’ne, Basra Körfezi’nin de Türkiye ve Güney Kafkasya üzerinden Hazar Denizi’ne bağlanması muazzam bir sıçramaya yol açacaktır.
Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika arasında ekonomi-ticaret-enerji koridorlarından birisi olan Orta Koridorun bağlantı noktası özelliğiyle de manevra alanını ve etkinlik sahasını takviye edecektir.
3 Kasım 2023 tarihinde Kazakistan’da yapılacak Türk Devletleri Teşkilatı Toplantısı’nda KKTC’nin gözlemci ülke olarak yerini alması, Kıbrıs Türklüğünün tanınmasında önemli bir eşik olacaktır.
Tarihi ve kültürel birlikteliğin çatı kuruluşu olan Türk Devletleri Teşkilatı, Budapeşte’den Hazar’ın doğusuna uzanan köklü işbirliği ve kardeşlik hissiyatını pekiştirecektir.
Bunun yanında, Zengezur ve Laçin Koridorlarının açılıp Türk dünyasının kucaklaşmasıyla bölgemize barış, istikrar ve huzur hakim olacak, tarih yeni baştan coğrafyayla kenetlenecektir.
Iğdır ile Nahçıvan arasındaki Doğal Gaz Boru Hattı da ekonomik, ticari ve stratejik ilişkileri ortak tarih ve tek millet potasında daha da güçlendirecektir.
Bu arada 19 Eylül 2023 tarihinde, Azerbaycan’ın Karabağ’da düzenlemiş olduğu antiterör operasyonunda şehit olan 192 kahraman neferimize Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’a ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Yaralı neferlerimize şifalar temennisiyle diyorum ki, Karabağ Türk’tür, Türk milletinindir, Azerbaycan’ın egemenlik alanı ve sonuna kadar da toprağıdır.
Azerbaycan’ın siyasi ve toprak bütünlüğüne tartışmasız, hilafsız, önşartsız saygı duyulmalı, Karabağ üzerinde hiçbir muhasım güç hesap hatası yapmamalıdır.
Sayın Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan arasında 5 Ekim 2023 tarihinde İspanya’da yapılacak görüşmenin hayırlara vesile olması içten beklentimizdir.
Yedinci gündem konumuz da, 17 Mart 2024 tarihinde yapmayı planladığımız 14’üncü Olağan Büyük Kurultayımızla, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek olan Mahalli İdareler Genel Seçimidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak il ve ilçe kongrelerimizi büyük oranda tamamlayarak 14’üncü Büyük Kurultayımıza hazır hale geldik.
Kongrelerimiz gayet huzurlu, sağduyulu, disiplinli, dengeli, katılım düzeyi yüksek, kardeşlik ve dava arkadaşlığı hukukuyla yapılmıştır.
Bu vesileyle başta Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız olmak üzere, demokratik süreç içinde emeği geçen her arkadaşıma teşekkür ediyor, seçilen il ve ilçe başkanlarımızla yönetim kurullarını kutluyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2024 seçimlerine heyecan ve inanmışlıkla hazırlanmaktadır.
Yerelde iktidar, ülkede istikrar için diyar diyar Anadolu diyoruz.
Ayırmadan, ayrıştırmadan diyar diyar Anadolu diyoruz.
Aklın yolu bir, genelden yerele birlik, ülkede yönetimde dirlik için Cumhur İttifakı’yla yürüyoruz.
Merkezden yerele istikrarı bozmadan, umuda doğru yürümek için milletimizle gönül birliği yapıyoruz.
İstikrar ve hizmet için, uyumlu yönetimle umutlu geleceğe ulaşmak için 31 Mart 2024’te zilletin kalan izlerini de silmek için serdengeçti bir yürekle çalışmanın azmindeyiz.
Yönetimde istikrar, daha güçlü istikbal için çare Cumhur İttifakı’dır.
Türkiye’nin yürütme ile yasama yapısı arasında tam bir dengenin tesisiyle birlikte,
Cumhuriyet’in 110’uncu yıldönümü olan 2033’te temel meselelerini çözmüş,
İstanbul’un fethinin de 600’üncü yıldönümü olan 2053’de Süper Güç seviyesine tırmanmış bir Türkiye hedefimizdir.
Yaparsa Cumhur İttifakı yapacaktır.
“Hep Birlikte Türkiye” inancıyla başaracak olan Cumhur İttifakı’dır.
Son olarak diyeceğim şudur: FETÖ’cüler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ümit bağlamasın, siyasi figüranlarına güvenmesin, film festivallerinde dönen dolaplara aldanmasın; biz 15 Temmuz’u unutmadık, 254 şehidimizi unutmadık, gazilerimizi unutmadık, tepemizden yağan bombaları unutmadık, üzerimize sürülen tankları unutmadık, herkes bilsin ki unutursak kanımız kurusun, unutursak gök girsin kızıl çıksın.
Bu düşüncelerle yeni yasama yılımızı bir kez daha tebrik ediyor, hepinize üstün başarılar diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.”